23 Ekim 2024
weather
14°
Twitter
Facebook
Instagram

Erzurum Kongresi’ni hazırlayan şartlar

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

100. YILINDA ERZURUM KONGRESİ (23 TEMMUZ-7 AĞUSTOS 1919)-1

Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’nun Doğu bölgesi çetin savaşlara sahne olmuş ve düşman orduları istilasına maruz kalmış, orduların ilerleme ve gerileme hareketleri ve Ermeni katliamları ile bölgenin Türk halkı, tam manasıyla harp felaketinin bütün acılarını çekmiştir. Erzurum, Doğu bölgesindeki stratejik ve jeopolitik konumundan dolayı tarih boyunca daima önemli bir merkez olmuştur. XI. Yüzyıldan itibaren Türk medeniyetinin mimari eserleriyle karakteristik bir Türk kimliği kazanan şehir, çevresindeki tabyalarıyla askeri savunma sisteminin de aşılmaz kalesi haline gelmiştir. Erzurum, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, milli kurtuluş hareketinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin de temelinin atıldığı yer olmuştur.

Nitekim, Mondros Mütarekesi’nin 24. maddesine karşı teşkilatlanan ve İstanbul’da kurulmuş olan “Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa- i Hukuku-u Milliye Cemiyeti”nin, tabii merkezi olan Erzurum’da faaliyete geçmesi, Türkiye’nin bölünmesine ve istilasına karşı direnmenin temel örneklerinden biridir. Başlangıçta bölgede bir “Ermenistan Devleti” nin oluşturulmasına engel olmak düşüncesi ile “bölgesel” bir kurtuluş amaçlanmış; sonradan Kuzeydoğu Karadeniz Bölgesi’nde Rumların “Pontus Devleti” kurma faaliyetlerinin engellenmesi düşüncesi ile bu amaç kısmen genişletilmiş; nihayet bölgedeki Kürt aşiretleri üzerinde İngiltere’nin yürüttüğü “ayrılıkçı Kürtçü” propagandaların önünün alınarak milli birlik ve bütünlüğün sağlanması hedeflenmiştir.

TEHDİTLER NELERDİ? Mütareke döneminde bölge açısından ilk tehdit, Vilâyât-ı Sitte’de bir Ermeni Devleti kurulması idi. Çünkü Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918), “Vilâyât-ı Sitte’de iğtişaş (karışıklık) zuhurunda mezkur vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri muhafaza ederler” şeklindeki 24. maddesi, ilk İngiliz teklifinde ve Mütareke’nin İngilizce metninde “Ermeni Vilâyât-ı Sittesi” olarak kaydedilmiş idi. Bu altı vilayet, Erzurum, Van, Bitlis, Harput, Diyarbakır ve Sivas idi. Bu suretle Anadolu’nun bu bölgesinde, İtilaf Devletleri savaş öncesindeki çalışmaların devamı şeklinde bir “Türkiye Ermenistan Devleti” kurmak istemekteydiler.

Bölgeyi yakından ilgilendiren ikinci önemli tehdit ise, Yunanistan ve İtilaf Devletleri tarafından da desteklenen Rumların Kuzeydoğu Karadeniz Bölgesi’nde Trabzon merkez olmak üzere bir “Pontus Devleti” kurma düşüncesi ve faaliyetleri idi. Temeli 1840 yılında Merzifon Amerikan Koleji’nde okuyan Rumlar tarafından atılan ve Mütareke Dönemi’nde silahlı Rum-Yunan terör örgütleri içinde en güçlüsü olan Pontus Cemiyeti’nin organize ettiği çalışmalar adeta bir isyan haline ulaşmış bulunuyordu.

Doğu Anadolu bakımından üçüncü önemli tehdit ise, başlangıçta Rusya; bu dönemde ise Musul petrolleri üzerindeki emellerinden dolayı İngiltere tarafından organize edilen “ayrılıkçı Kürtçülük hareketleri” idi. Merkezi İstanbul’da olan ve daha sonra Elazığ, Malatya, Diyarbakır (Kürt Kulübü) ve Muş’ta şubeler açan Kürdistan Teali ve Terakki Cemiyeti başta olmak üzere, Kürt Milliyet Fırkası, Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye Cemiyeti, Kürt Tamim-i Maarif ve Neşriyat Cemiyeti (1919 yılı başları), İstanbul Kürt Kadınlar Cemiyeti, Kürt Milli Fırkası, Kürt Hoybon Cemiyeti gibi cemiyetler bağımsız bir “Kürdistan Devleti” kurulması için çalışmalar yapıyorlardı. Yine Mütareke yıllarında “Hevi Kürt Talebe Cemiyeti”nin yeniden teşkilatlandığı ve Türkçe-Kürtçe “Yekbun” adıyla bir gazete çıkardığı görülmektedir.

Bilindiği gibi, Atatürk Nutuk’un başında “vaziyet ve manzara-i umumiye”yi anlatırken bölgeye yönelik bu üç tehdit hakkında ayrıntılı ve belgesel bilgiler vermektedir. Hem Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin İstanbul merkezi, hem de cemiyetin Erzurum şubesinin beyannamelerinden örnekler vererek “Ermenistan” tehdidine dikkat çekmektedir: “...Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’ni vücuda getiren sebep ve endişe, Vilâyât-ı Şarkiye’nin Ermenistan’a verilmesi ihtimali oluyor... Binaenaleyh cemiyet, aynı esbap ve vesaitle (sebepler ve vasıtalarla) mücehhez (donanmış) olarak hukuk-ı milliye ve tarihiyeyi (tarihi ve milli hakları) müdafaaya çalışıyor...”

Atatürk aynı yerde “Pontus” tehdidi ile ilgili olarak da şunları söylüyor: “... Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde teşekkül etmiş ve İstanbul’daki merkeze merbut (bağlı) Pontus Cemiyeti sühuletle ve muvaffakiyetle (kolaylıkla ve başarıyla) çalışıyor... Karadeniz’e sahil olan mıntıkalarda da, bir Rum Pontus hükümeti vücuda getirileceği korkusu vardı. İslâm ahaliyi, Rumların boyunduruğu altında bırakmayıp, hakk-ı beka (var oluş hakları) ve mevcudiyetlerini muhafaza (varlıklarını koruma) gayesiyle, Trabzon’da da bazı zevat (kişiler) ayrıca bir cemiyet teşkil eylemişlerdi...”

Ayrılıkçı Kürtçü hareketleri ise Atatürk; “Vücuda gelmeğe başlayan bu teşekküllerden (kuruluşlardan) başka, memleket dahilinde daha birtakım teşebbüsler ve teşekküller de vukua gelmişti. Ezcümle Diyarbekir, Bitlis, Elâziz vilayetlerinde, İstanbul’dan idare olunan Kürt Teali Cemiyeti vardı. Bu cemiyetin maksadı, ecnebi taht-ı himayesinde (koruması altında), bir Kürt hükümeti vücuda getirmekti...” şeklinde açıklamaktadır.

Bölgedeki Türk varlığını tehdit eden çalışmalar ve hassas durum, o sırada merkezi Erzurum’da bulunan 15. Kolordu’nun Komutanı Kazım Karabekir Paşa tarafından da dile getirilmiştir. Kazım Karabekir, 30 Temmuz 1919’da “Mustafa Kemal Paşa ile Refet Bey’in hükümet kararlarına aykırı faaliyetlerden dolayı hemen yakalanarak İstanbul’a gönderilmeleri” ni isteyen Harbiye Nazırı Nazım imzalı bir yazıya 1 Ağustos 1919’da verdiği cevapta İstanbul Hükümeti’nin dikkatini şu şekilde çekiyordu: “... Pontus hükümeti teşkili hülyasıyla Trabzon ve Samsun havalisine muhacir (göçmen) sıfatıyla akın akın silahlı Rum çeteleri çıktığı ve Ermenilerin Büyük Ermenistan hayalini besledikleri ve hudutlarımıza kadar her türlü kötülüğü yapmakta ve Sivas’a diye feryada devam ettikleri ve itilaf mensuplarının da bunlara gizli açık her türlü yardımda bulundukları herkesçe bilinmekte... Bilhassa tehlikeyi pek yakın gören ve namus ile hayatın korunması endişesi ile çırpınan bu mıntıka halkında pek haklı olarak Ermeni ve Rumların, İzmir gibi buraları da işgal edeceği ve bütün Müslümanların ayaklar altında çiğneneceği kanaati oluşturmuştur...”

MİLLİ DİRENİŞİN ÖRGÜTLENMESİ

Mondros Mütarekesi’ni izleyen günlerde, bütün bu tehditlerin, uluslararası siyasi alanda hukukileştirilmesi çabaları ve fiili durum yaratma gayretleri de olanca hızı ile devam ediyordu. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını müteakiben 200 kişilik bir İngiliz müfrezesi Samsun’a çıkmış, İngilizler ayrıca Urfa’yı, İtalyanlar Antalya’yı işgal etmişlerdi. İstanbul’da ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde Rum, Ermeni örgütleri ve Kürtçü teşkilatlar ülkenin parçalanması yolunda büyük bir çaba sarfetmeye başlamışlardı. Paris Barış Konferansı’nda ise son “taksim” (parçalama ve paylaşma) projeleri görüşülmüş ve 30 Mart 1919 tarihinde “Ermenistan, Kürdistan, İtalyan bölgesi, Fransız bölgesi, İngiliz bölgesi” yanında “İzmir ve civarının da Yunanlılara verilmesi” prensip olarak kabul görmüştü. “Karadeniz bölgesinde Pontus, Doğu Anadolu’da ise Ermeni çetelerinin faaliyetleri” esasen fiilen başlamış idi.

Kaynak: ATASE Daire Başkanlığı Arşivi, İSH; Klasör: 2708,
Dosya: 1, Fihrist: 4 (1). Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Yıl:
56, Sayı: 120 (Nisan 2007),
Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2007, belgenin tıpkıbasımı:
s. 411-412, belgenin çevrim yazısı: s. 413-414.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *