23 Ekim 2024
weather
14°
Twitter
Facebook
Instagram

İşgal ve ilhak günlerinde papaz Hrisostomos

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

İHANET, BEDELİNİ HER ZAMAN ÖDER! İZMİR’DE BİR PAPAZIN HAZİN HİKÂYESİ (4)

İşgal hareketi hiç de Rumların ve Yunanistan’ın göstermeye çalıştığı gibi olmadığı halde papaz Hrisostomos, güya “Türklerin de İzmir’in Yunanistan’a bağlanmasını istedikleri düşüncesinde olduklarına” dair kamuoyunu etkilemek için Ermeni ve Rumlara fes giydirerek mitingler düzenledi. Rumlar ve Türklerin uyum içerisinde olduğunu ileri sürüyordu.

İLHAKIN bir başka göstergesi de adalet ve yargı konusundaki Yunan uygulamaları idi. İşgal bölgelerinde sıkıyönetim mahkemeleri kuran Yunanlılar, Osmanlı yargı (kaza) hakkını hiçe saydılar ve işgal altındaki Osmanlı mahkemelerini görev ve yetkilerini kullanmaktan yoksun bıraktılar. Bu mahkemeler kanalıyla halkı sindirdiler. Mesela Tire’de Kuva-yı Milliye ile temasta bulundukları gerekçesiyle, Tire eşraf ve memurlarından 40 kişi, Bayındır’daki Yunan Divan-ı Harbi’ne sevk edildiler. İzmir’deki Yunan askeri yönetimi, bölgede Tekâlif-i Harbiye (harp yükümlülükleri) Komisyonları kurdu. Özellikle Yunan ordusunun Ankara’ya doğru saldıracağı günlerde halkın elindeki ulaşım araçlarına, kendi belirledikleri fiyattan zorla el koydular.

TÜRK OKULLARI KAPATILDI

Yunanistan, Anadolu’yu “Yunanlılaştırmada” eğitimin önemini görerek özellikle Sevr’in imzalanmasından sonra yoğun bir çaba içine girdiler. Maarif Müdürlüğünü, Mekâtib-i İslamiye- i Maarif İdaresi şekline dönüştürdüler ve Yunan Fevkalade Komiserliğine bağladılar. Maarif Müdürü’nün ve bazı memurların görevlerine son verdiler. Şubat 1921’de Mekatib-i İslamiye-i Maarif İdaresinin kadrosu, bir müdür vekili, bir müfettiş, iki kâtip ve bir hizmetliden ibaretti. Gerçekte bu kuruluş, Yunan Fevkalade Komiserliği’ne bağlı olarak çalışan Yunan Eğitim Müdürlüğünün İslam Okulları Şubesinden başka bir şey değildi. Müslüman halkın bu şekilde bir isimle kandırılması amaçlanıyordu. Bu kuruluşta görev almak için Yunanca bilmek şartı getirilmişti. Bundan amaç müdürlükte görev yapan Türklerin işine son vermekti. Bazı Türk okulları hiçbir gerekçeye dayandırılmadan kapatılırken, bazı Türk okullarının da kapanması için ödenekleri kesildi. Buna karşılık, yerli Rumların yeni okullar açması sürekli olarak teşvik edildi. Bu işin organizasyonunu da Hrisostomos’un yaptığı görülüyordu. Hrisostomos inşaatı devam eden Rum okullarına yardım topluyor ve bu okulların inşaatlarını Metropolithane’nin cismani üyeleri ile birlikte denetliyordu.

Stergiadis, İzmir’de bir “İyonya Üniversitesi” kurulması için çalışmalarda bulundu. Bu amaçla Göttingen Üniversitesinden matematik profesörü Karatheodoris’i İzmir’e getirtti. İşgal ve ilhak düzeninde Yunanistan’ın İzmir basınını kontrol atına almaması elbette düşünülemezdi. Bu maksatla önce bir “sansür heyeti” kurdular. Sansür heyetinin başkanlığına, Mütareke Dönemi’nde Yunan propagandası için Anadolu’ya gönderilmiş olan Michael Rodos getirildi. Bu heyetin Türk gazeteleri hakkında on beş günlük kapatma kararları vermesi ve gazete müdürlerinin tutuklanması nedeniyle, işgal döneminde İzmir’in Türk basının temsil eden “Ahenk, Şark, Müsavat, Islahat ve Seda-yı Hak” gazeteleri üzerlerine düşen görevleri yerine getiremediler. Bu gazeteler Yunan Matbuat Müdürlüğü’nün verdiği bildirileri yayımlamaktan başka bir şey yapamadılar. Bunlardan Köylü gazetesi ise doğrudan doğruya Yunan çıkarlarını savunan bir tutum içine girmiştir.

İzmir’de işgal döneminde, Mütareke Dönemi’ne ilave olarak “Taros, Proidos, Vima” gibi Rumca gazeteler yayımlandı. Stergiadis’in Türkleri kışkırtacak yazı yazmamaları için Rum basınına yasak koymasına rağmen Rumca gazeteler, Türklere karşı ortak bir yayın politikası izlediler. Rum gazetelerinin müdürleri 1 Nisan 1922’de yaptıkları bir toplantıda, bir “Matbuat Kalemi” kurmaya karar verdiler ve beş kişilik bir idare heyeti seçtiler.

Yunanistan’ın işgal ve ilhak politikası ve uygulamasının sonuçlarına toplu olarak bakıldığında görüntü şudur: Yunanlılar, daha işgalin başladığı günden itibaren İzmir ve çevresini kana bulamışlar, İzmir ve çevresindeki yerlerde Müslüman Türk milletini yaklaşık 40 ay inim inim inletmişlerdir. Bu baskı, zulüm ve katliamlar Yunan ordusunun Anadolu içlerine, Ankara’ya yürümeye karar vermesinden sonraki günlerde daha da artmıştır. Yunan ordularının en büyük destekçileri de yerli Rumlar ve Ermeniler olmuştur. Partikhane, Metropolithaneler ve papazlar bu süreçte işgal orduları ile iş birliği yapmışlar gerçekleştirilen baskı ve zulümlere ortak olmuşlardır. Bölgede din adamlarının başını aşağıda işgal dönemindeki faaliyetlerini, kışkırtmalarını ayrıntılı bir şekilde okuyacağımız Metropolit Hrisostomos’un çektiği bilinmektedir.

Elbette Yunanlıların ve onları destekleyen emperyalizmin (İngiltere, Fransa, ABD ve kısmen İtalya) hesaba katmadıkları, dikkate almadıkları Mustafa Kemal Paşa ve Ankara Hükümeti’nin alevlendirdiği Türk milletinin milli direnişi idi. Ne İngiliz sermayesi, ne de Yunanistan’ın bir hayalin peşinde yürüyen çabaları, Türk milletinin milli uyanışını söndürmeye yetmeyecekti. Türk ordusu, Yunan ordularını büyük bir hezimete uğratarak 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdiğinde Yunan hayalleri de askerleri ile birlikte bir daha dirilmemek üzere Ege Denizi’nin soğuk sularına gömülecektir.

ERMENİ VE RUSLARA FES GİYDİRDİ

Bu süreç içinde yaşanan olayları farklı gösterme çabasındaki Hrisostomos, İzmir’in işgalinin bütün şehir halkı tarafından sevinçle karşılandığı yönünde dünya kamuoyunu etkilemek için, Rum basınında asılsız haberler yayınlatıyordu. Diğer taraftan müttefiklerin desteğinin devamını sağlamak amacıyla patrikhane, Haziran 1919’da Yunan kuvvetlerinin İzmir’i işgal etmesine izin verdikleri için Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcilerine teşekkürlerini bildirdi. Bu arada işgal öncesinde Yunan Salib-i Ahmeri’ne ait vapurlar ile getirilen silahlar, Hrisostomos’un emriyle Haziran 1919’da din adamları tarafından Rumlara dağıtıldı.

Hrisostomos, İzmir çevresinde metropolitler aracılığıyla oluşturduğu geniş bir haberleşme ağıyla, hem Türklere karşı uygulanan vahşetle, hem de müttefik devletler temsilcilerinin tutum ve davranışlarıyla yakından ilgilenebiliyordu. Kuşadası metropolit vekilinden kendisine gönderilen bir mektupta, Yunan askerleriyle yerli Rumların iş birliği halinde işlenen cinayetlerden açıkça bahsedilmekteydi. Yunan askerlerinin bizzat cinayetlerin içerisinde yer almaları Yunanistan’ı yıpratıyordu. Bunun önüne geçebilmek amacıyla, 1919 yılının haziran ayı ortalarında Kordos Cemiyetinin düzenlediği seyahat tezkereleriyle 130 fedaiyi, Rumları teşkilatlandırmak ve daha etkili bir şekilde katliama devam etmek için İzmir’e gönderildiler. Diğer taraftan Hrisostomos, işgalden bir süre sonra çektiği telgrafta, “Yunanistan’ın sınırlarının nerede başlayıp, nerede bittiğini” sorarak, İzmir’i Yunanistan’ın bir parçası olarak gösterme çabasından da geri kalmıyordu.

İzmir ve çevresindeki olaylar, İtilaf Devletleri temsilcilerinin gözleri önünde meydana geliyordu. Nitekim İzmir’in işgalinden hemen sonra 17 Mayıs’ta Fransız temsilcisi Labon, Aydın ve çevresinde Ortodoks din adamlarının teşvikiyle yapılan vahşeti görünce, “…böyle olacağını bilseydik, işgale izin vermezdik” demekten kendisini alamadı. Labon’un 17 Mayıs’ta itiraf ettiği acı gerçeği 13 Temmuz 1919’da Aydın Fransız Konsolosu ve dört Fransız subayı da destekler nitelikte raporlar hazırladılar. Raporların kamuoyunda etkilerini azaltmak ve İzmir’in Yunanistan’a ilhakını gerçekleştirmek düşüncesinde olan Hrisostomos, Rum basını aracılığıyla İzmir Rumları ve Türklerinin uyum içerisinde olduklarını ileri sürüyordu. Fakat kaydedilen olaylar hiç de Rumların ve Yunanistan’ın göstermeye çalıştığı gibi olmadığı halde Hrisostomos, güya “Türklerin de İzmir’in Yunanistan’a bağlanmasını istedikleri düşüncesinde olduklarına” dair kamuoyunu etkilemek için Ermeni ve Rumlara fes giydirerek mitingler düzenledi.

Türk milleti, İzmir’de ve bütün yurtta çok sıkıntılı günler geçiriyordu. Böyle bir dönemde Eylül 1919’da İzmir’de Hrisostomos’un teşvikiyle hükümet konağı önünde Osmanlı polisleri ve Yunan askerleri omuz omuza Kurban Bayramı törenlerine katıldılar. Bütün bunlar İzmir’in ebedi olarak Yunan hâkimiyeti altında kalması için gösterilen çabaların suni yansımalarından başka bir şey değildi. Bunun farkında olan Hrisostomos, İzmir’de Türklere karşı fiilen faaliyet gösteren her türlü teşebbüsün içerisinde maddi ve manevi olarak yer aldı. Bu teşebbüslerden biri de “Genç Hıristiyanlar Cemiyeti” idi. Bu cemiyet Hrisostomos’un talimatlarıyla verdiği ilânlarda siyasî bir amaçları olmadığını ve sporla ilgilendiklerini belirterek, bütün gençleri spor yapmak için kendi bünyelerine davet ettiler. Fakat burada Türklerin katledilmesi için Rum gençlerine askeri amaçlı eğitim veriliyordu ve bunda da başarılı oluyorlardı.

Nitekim İtilaf Devletleri temsilcilerinin işgalin üzerinden beş ay geçmeden 14 Ekim 1919’da toplanan “Müttefiklerarası Kurul” için hazırladıkları raporda yer alan “...Yunan işgali Haçlı Seferlerini andırıyor” ifadesi Yunan ve Rum vahşetinin derecesini ortaya koyuyordu. Müttefikler kendi kamuoylarından çekindikleri için vahşetin şiddetinden dolayı raporu gizleme gereği duydular. Bütün bunlara rağmen Rumlar ve Yunanlılar yaptıklarını tamamen inkâr ettikleri gibi, kendilerinin Türkler tarafından zulme uğradıklarını ileri sürüyorlardı. Hâlbuki 22 Ekim 1919’da hazırlanan raporlardan vahşetin derecesini gören Lord Curzon; “İzmir’i Yunanlılara işgal ettirerek, en büyük hatamızı işledik” diyerek tarihî gerçeği itiraf ediyordu.

Türklere verilen zararın maddî yönü bir tarafa bırakılsa dahi, manevî işkence had safhadaydı. Rumlar ve Yunan askerleri merkezde bulunan cami kapısındaki Osmanlı arması ile ay ve yıldızı çıkardıkları gibi,pazar günü Rumların kilisede ayin yaptıkları süre içerisinde Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak için gösterdikleri her türlü çalışmalarını yasakladılar. Bütün bu zulmü yerinde görmek istercesine Ekim 1919’da Yunan milletvekilleri İzmir’i ziyaret ettiler. Bu arada Hrisostomos’un faaliyetlerinde Vali İzzet’in katkısı önemli rol oynamaktaydı. Valinin tutumu kamuoyunda büyük bir rahatsızlık oluşturdu. İstanbul’da bazı gazeteler Vali İzzet’in, İzmir Metropoliti Hrisostomos ve patrikhane sayesinde bu makamı işgal ettiğini yazdılar. Vali bu haberleri gazetelerin bir hezeyanı olarak nitelendirerek, geçiştirmeye çalıştı. Vali İzzet’in tutum ve davranışlarından dolayı Rumlar çok daha rahat hareket ediyorlardı. İzmir’de resmî dairelere verilen zarar, zaten etkisi kalmayan kamu kurumlarını tamamen işlemez hale getirdi. Bu şekilde İzmir’de, Osmanlı Devleti ve dolayısıyla Türk varlığı ortadan kaldırılarak, şehrin Yunan toprağı hâline getirilmesi amaçlanıyordu.

İzmir’in Yunanistan’a ilhakı için yapılanlar bununla kalmadı. İzmir ve çevresinde yaşayan Türkler kendi topraklarından iç bölgelere doğru göçe zorlandılar. Bütün bu çalışmaların içinde aktif olarak yer alan Hrisostomos’un çabaları Yunan Hükümeti tarafından takdirle karşılanıyordu. Bunun nişânesi olarak Hrisostomos, Yunan temsilcisi tarafından 28 bin drahmi değerinde bir otomobil ile ödüllendirildi. Tamamen şımaran Hrisostomos faaliyetlerini arttırarak devam ettirdi. Onun teşvikleriyle Genç Hıristiyanlar Cemiyetine üye olan Rum gençleri, ellerinde Yunan bayraklarıyla 1920 yılbaşı günü işgali desteklediklerini bir kez daha gösterdiler. Rum gençler, gösteriler sırasında Türklere ve işyerlerine saldırarak zararlar verdiler.

Daha önce de olduğu gibi Hrisostomos’un isteği ve patrikhanenin bilgisi dâhilinde 1920 yılının başlarında Bursa, Ankara, Konya, Gelibolu ve İzmit gibi yerlerden metropolitler aracılığıyla çok sayıda Rum, İzmir’e getirildi. İzmir ve çevresinde Türk nüfusu azaltmak ve Rum nüfusu arttırmak için yapılan bu faaliyetlerin önüne geçmek çok zordu. Buna rağmen hükümet bazı tedbirler almaya çalıştı. Bunlar arasında en etkilisi Rum gençlerin İzmir’e girişlerinin kısıtlanmasıydı. Bu tedbir sayesinde İzmir’de Türklere yönelik Rum saldırıları kısmen de olsa azaldı. Fakat Yunan subaylarının öncülüğünde, bir araya getirilen Rum ve Ermeniler, İzmir’den Türklerin uzaklaşmalarını sağlamak amacıyla yeni saldırılar başlattılar.

İzmir’de Rumlar ve Yunan askerleri Türkleri hatırlatacak pek çok şeyi tahrip ettiler. Amaçları İzmir’de Türk varlığının olmadığını ispat etmek ve Rumların dışında diğer gayrimüslim unsurların da Türk yönetimini istemedikleri mesajını vermekti. Nitekim Rumlar ve Yunan askerleri, Katoliklerin “Yevm-i Mahsusu” (özel günü) münasebetiyle Haziran 1920’de Katolik Kilisesi’ne müttefik devletlerin bayraklarının yanında Osmanlı bayrağının çekilmesine engel oldular. Yunan işgal kuvvetleri (Asya-yı Sugra/ Küçük Asya ordusu) komutanlığı, İzmir’in yönetimini Türk yetkililerin denetiminden çıkararak, Yunanistan’a ilhakını kolaylaştırmak istiyordu.

Bu amaçla İzmir’de meşru bir güvenlik birimi gibi tavır sergileyerek, sıradan olayları dahi Yunan Divan-ı Harbi’ne havale ediyordu. Bütün bunlara rağmen İzmir’in Yunanistan’a bırakılmayacağı endişesine kapılan Hrisostomos, Rumca gazeteler aracılığıyla İzmir’de Milletler Cemiyetinin himayesinde bir yönetimin herkes için faydalı olacağı mesajını vermeye başladı.

YARIN: HRİSOSTOMOS VE RUMLAR TEDİRGİN: TÜRKLER GELİYOR

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *