23 Ekim 2024
weather
14°
Twitter
Facebook
Instagram

Yokluklar içinde bir ölüm kalım savaşı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

TEKÂLİF-İ MİLLİYE VE HAMİYET-İ MİLLİYE (8)

“Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.”

Mustafa Kemal Atatürk, 29 Ekim 1933

Milli Müdafaa Vekâleti (Milli Savunma Bakanlığı) bu amaçla, 28 Temmuz 1921 tarihli bir emirle Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yıpranmış olan Batı Cephesi birliklerinin ihtiyacı olan yiyecek, silah ve cephanenin en kısa sürede cepheye yetiştirilmesi için, Sevkiyat ve Nakliyat Genel Müdürlüğü ile Menzil Teşkilatı’nı görevlendirdi.

Menzil teşkilatı yeniden düzenlendi: Konya Menzil Müfettişliği’nden başka Birinci Kademe Menzil Müfettişliği olarak Çorum, Yozgat, Kırşehir; İkinci Kademe olarak da Sivas, Kayseri Menzil Müfettişlikleri ve Askerlik Daire Başkanlıkları görevlendirildiler.

1-3 Ağustos 1921 tarihleri arasında Milli Savunma Bakanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı’nın emirleri ile Merkezi Ankara olmak üzere, Ankara Menzil Müfettişliği kuruldu. Buna bağlı olarak Polatlı ve Beypazarı’nda birer Menzil Hat Komutanlığı ve buna bağlı olarak da Sincanköy, Malıköy, Haymana, Kerim, Polatlı, Babayakup, Alaşlı, Yenimehmetli, İnlerkatrancı, Kalecik, Çobanözü Nokta Komutanlıkları kuruldu.

Ankara Menzil Müfettişliği’ne 2 Ağustos 1921’de Kurmay Yarbay Sadullah (Güney) (1318-Kale-Top.1) atandı. 1883 Galata/ İstanbul doğumlu olan Yarbay Sadullah, 5 Kasım 1905’te Harp Akademisinden mezun olmuş idi.

Konya Menzil Müfettişliği 10 Mayıs 1921’de Batı Cephesi Komutanlığı emrine verilmişti. İlk kuruluşundan beri Batı Cephesi emrinde çalışan Batı Anadolu Menzil Müfettişliği’ne Kurmay Albay Mehmet Kazım (Dirik) tayin edilmiş ve Müfettişlik merkezi 18 Mayıs 1921’de Konya’ya alınmıştı. Müfettişliğin ilk görevi, Batı Cephesi birliklerine tahsis edilen ihtiyaç maddelerinin alınması, birliklerin bütün iaşe maddelerinin temin ve tedariki ve bu maddelerin birlikler bölgesine taşınması idi. 1881’de Manastır’da doğan Kurmay Albay (sonradan Korgeneral) Mehmet Kazım Dirik (1315- P.87), 29 Eylül 1912’de Harp Akademisi’nden mezun olmuş, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’a çıkan 23 kişiden birisi idi. Müfettişlik Kurmay Başkanı idi.

4 Mayıs 1921’de Batı Cephesi Komutanlığı emrine verilmişti. Batı Anadolu Menzil Müfettişliği’ne atandı. Üstlendiği görevin öneminden dolayı 15 Haziran 1921’de kendisine Kolordu Komutanı yetkisi verildi.

Menzil Bölge Müfettişliklerinin görevleri, teşkilatındaki Menzil Hat Komutanlıklarının faaliyetlerini ve malzeme nakliyatını koordine etmek ve karargâh faaliyetini yerine getirmekti. Menzil Hat Komutanlıklarının görevleri ise kendi bölgelerinde yapılacak nakliyat ve sevkiyatı sağlamak, çabuklaştırmak, bölgelerinden gelip geçecek her türlü birlik ve perakende erleri, yedirmek, barındırmak, bölgesi içindeki yolları kendi imkanları ile tamir etmek, kendi bölgelerindeki yollar üzerinde asayiş, muhabere ve ulaştırma işlerini düzenlemekti.

Menzil Müfettişliklerinde 100 bin insan ve 25 bin hayvanın iaşesi için sevk ambarları kurulmasına başlanmış, askerlik şubelerinin bulunduğu yerlerde toplanan iaşe malzemelerini muhafaza etmek için ambarlar kurulmuştu. Kurulan bu düzen sayesinde Menziller, hem iaşe malzemelerinin temini sağladılar, hem de Elcezire, Erzurum, Samsun, İnebolu, Adana gibi cepheye uzak olan bölgelerden gelen silah ve mühimmatı, bölgelerindeki silah ve cephane depolarında toplayarak Ankara yönüne, Milli Savunma Bakanlığı emrine ve Ankara’dan da Polatlı’ya Batı Cephesine gönderdiler.

SAKARYADA SAVAŞAN TOPLAM SUBAY SAYIMIZ 5.401’DIR

Sakarya Meydan Muharebesi, gerçekten bir milletin yokluklar içinde hürriyet ve istiklaline, vatan savunmasına nasıl koştuğunu ve hem düşmanla hem de yokluklarla nasıl mücadele ederek büyük bir zafer kazandığının hikâyesidir.

Düşman taarruzunun ilk günlerinde piyade taburlarının subay kaybı çok ağır olmuş, muharebenin üçüncü gününde bazı taburlarda iki subay kalmıştı. Bu nedenle hafif yaralı subaylar, yaraları sarıldıktan hemen sonra birliklerine geri gönderilmiştir. Ankara’da Abidin Paşa Köşkü’nde açılan Harp Okulu, İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya gelen Harbiye öğrencilerini, Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerini hızlandırılmış bir eğitimle Teğmen olarak mezun etmiş ve cepheye Takım ve Bölük Komutanı olarak göndermiştir. Onun için Sakarya Savaşı, Çanakkale’den sonra okumuş insanımızı kaybettiğimiz ikinci büyük savaştır.

Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, istihbarat yapılanması olan Mim Mim Grubu’nun da yardımıyla terhis edilerek boşta kalan ve İstanbul’da bulunan subayları Ankara’ya ve cepheye getirtmiştir. Bu şekilde gelenlerin sayısı Eylül 1921 itibarıyla, 1084’ü subay, 120’si askeri memur, 34’ü sanatkâr olmak üzere toplam 1.238 kişidir. Sakarya’da savaşan toplam subay sayımız, 5.401 olacaktır.

Er konusunda da durum farklı değildir. Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde Batı Cephesi Komutanlığı birliklerinin kadro mevcudu bir hayli azalmış bulunuyordu. Eylül 1921 itibarıyla cepheye gönderilen asker sayısı toplam 60 bin civarındadır. Bunların, 11.350’si Ağustos öncesinde, 22.000’i Ağustos 1921’de ve 25.000’i Eylül 1921’de cepheye gönderilebilmiştir. Sakarya’da savaşan toplam er sayımız 96.326 olacaktır.

100 kilometre genişliğinde ve 25 kilometre derinlikte olan Sakarya Meydan Muharebesi bölgesinde su kaynakları çok az olduğundan, su ikmali çok önemli bir konu haline gelmiştir.

Birlikler su ihtiyaçlarını kendileri çözmek zorunda kalmışlardır. Birliklerin uzak bölgelerden su ikmali için büyük fıçı, bidon, tank gibi araç ve gereçleri yoktu. Bütün iş bölük saka fıçılarının hizmetine kalıyordu. Başkomutanlık 15 Ağustos 1921’de yayımladığı bir emirle, Ankara’da ne kadar fıçı, gaz tenekesi, kırba vs. varsa toplanarak Polatlı’ya Batı Cephesi Komutanlığı emrine gönderilmesini istedi. Bu arada Milli Savunma Bakanlığı, özel taşıma tertibatlı 38 eşekten kurulu bir su taşıma kolunu, trenle Polatlı’ya, Batı Cephesi Komutanlığı’na gönderdi.

ERLERİN KIYAFETLERİ BİRBİRİNE BENZEMİYORDU

Milli Savunma Bakanlığı ordunun giyecek ihtiyacını karşılayabilmek için Mart 1921’de Maraş Yapım Evi, Nisan 1921’de Kayseri Mensucat Fabrikası, 1 Ağustos 1921’de Bolu ve Kastamonu yapım evlerini açtı. Bunlara ilave olarak Ankara’da Sanayi Takımları ile bir Tabakhane açıldı.

Batı Cephesi birliklerinde erlerin kıyafetleri birbirlerine benzemiyordu. Komutanlar erlerine, benzer kıyafetler giydirebilmek için çok çaba harcıyorlardı. Ülkede sanayinin, imalathanelerin geliştiği yerler olan İstanbul ve Batı Anadolu işgal altında bulunduğu için, buralardaki imkanlardan faydalanılamıyordu. Komutanlar, yokluk içinde, ellerindeki malzemelerden bir askeri kıyafete uyacak ne bulurlarsa alıp askerlerine giydiriyorlardı. Erlerin kıyafetlerindeki tek benzerlik, milli ordu başlığı idi. Bulunabilirse başlığın ön tarafına kırmızı çuhadan veya kumaştan bir ay yıldız konuyordu.

Cephede giyilen ayakkabı, yemeni veya çarıktı. Potin hemen hiç yoktu. Potin ve deri fabrikası İstanbul’da idi. Anadolu’da yemeni veya çarık hazırlayacak imalathane hemen hemen yoktu. Çarıklar genellikle, birliklere verilen büyükbaş hayvanların derilerinden yapılıyordu. Bu derilerin şap yokluğundan tuzlanarak hazırlanması nedeniyle çarıklar, ancak iki hafta dayanıyordu.

15. Tümen’in Çal Dağı muharebelerinde arazinin taşlık olması nedeniyle potin ve çizmeleri delindiğinden, subaylar pençe kısımlarına bez veya mendil bağlamak zorunda kalmışlardı. Subayların kıyafetleri de erlerinkinden çok farklı değildi. Birinci Dünya Harbi’nden kalma haki veya boz renk kumaştan yapılmış elbise; astragan deri veya kumaş kalpak ya da milli ordu başlığı; ayakkabı olarak çizme, getir, dolak potin, nadir olarak da yemeni veya çarık giyiyorlardı. Tabanca, dürbün, harita çantası, manevra kemeri çok zor bulunuyordu. Daha önceki savaşlara katılmış subayların portatif karyolaları (kampetleri) vardı.

Karyolası bulunmayan subaylar için Amerikan bezinden boş bir yatak kılıfının içine kuru ot doldurularak ihtiyaçları giderilmeye çalışılıyordu. Millet topyekûn bir ölüm kalım savaşına girmişti. Tekâlif-i Milliye emirleri kapsamında yiyecek, giyecek ve her türlü malzeme ordu ihtiyacı için alındığından TBMM mutfağına 11 gün süreyle et verilememişti. Cephede savaşan erlere ise genel olarak günlerce birer avuç buğday dağıtılmıştı. Asım Gündüz Paşa’nın anlattığı şu hikâye ilginçtir: Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Alagöz’de Karargâhtadır. İsmet (İnönü), Kazım (Özalp) ve Asım (Gündüz) Paşalar yanındadır. Akşam yemeği yenecektir. Önlerine kızartılmış bir tavuk konur. Başkomutan, “o gün askere ne verildiğini” sorar. “Yine buğday dağıtıldığı” cevabını alır. Paşa tavuğa dokunmadan sofradan kalkar. Tavuk askerlere verilir. Bu yüzden kendisi de yanındakiler de o gece aç yatacaklardır.Bütün bu yokluk ve yoksulluk içindeki Anadolu’da, Türk milletinin desteği ile (Tekâlif-i Milliye Emirleri ve bağışlar) 30 gün gibi kısa bir süre içinde neredeyse yoktan ve yeniden bir Türk ordusu yaratılmış ve ondan sonra da geceli gündüzlü 22 gün süren zorlu bir ölüm kalım savaşına dayanılabilmişti.

SAKARYA’DA HAVACILARIMIZ

Osmanlı döneminde hem istasyon hem de okul olarak kullanılmış olan Yeşilköy Tayyare İstasyonu, Mondros Ateşkes Anlaşması’na dayanarak İngiliz ve Fransız birlikleri tarafından işgal edilmiş; buradaki uçak ve malzemeler ise Maltepe’ye nakledilerek, İdeal Tepe civarındaki düzlük sahaya ve depolara yerleştirilmişti.

Buradaki uçaklardan üç tanesi Anadolu’ya geçirilmek üzere seçilmiş fakat 7 Haziran 1920 gecesi düzenlenen kaçış faaliyetindeki yetersiz hazırlık, plansızlık ve hatalı kararlar nedeniyle ancak bir uçak geçirilmiştir. Bu olay üzerine 17 Haziran 1920 tarihinde meydan İngilizler tarafından yakılıp yıkılmış, hangarlar, uçaklar ve teçhizat parçalanmıştır.

İzmir’de bulunan Gaziemir Hava Birliğinin personelinin bir kısmı esir edilmiş ve dört adet uçak ile malzeme ve teçhizat sağlam olarak Yunan kuvvetlerinin eline geçmiştir.

1921 yılının Mayıs ayında Hava Kuvvetleri Genel Müdürlüğü Eskişehir’den mevcut tesisleri ile birlikte (uçak fabrikası ve malzeme deposu) trenle Polatlı’ya nakledilmiştir. Kütahya-Eskişehir Muharebelerinden sonra Polatlı’daki Hava Kuvvetleri Genel Müdürlüğü ile tayyare tamir fabrikası ve deposu emir gereğince Ağustos’un ilk haftasında tren ile Ankara’ya nakledilmiştir.

22 Temmuz 1921’de Hava Kuvvetleri, 2’nci Bölük ile birlikte Polatlı’ya intikal etti. 4 Ağustos 1921’de Hava Kuvvetleri 2’nci Bölük’ten ayrılarak Ankara’ya yerleşti. 12 Ağustos 1921’de Mürettep Hava Bölüğü Polatlı’dan Malıköy’e çekildi. Cephe Bölüğünü teşkil eden 1’inci Bölüğün ağırlıkları ve fazla personeli Ankara’ya gönderildi.

Ankara’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nün bulunduğu alana yerleşti. Bölük yeni meydanda Fiat tipi Erzurumlu Nafiz 1 ve iki keşif ve Albatros D-III av uçağı ile göreve başladı. Keşif uçaklarına fotoğraf makinesi monte edildi.

Böylece Sakarya Meydan Muharebesi sırasında Malıköy’e gelen Cephe Uçak Bölüğü, bir adet Alman yapımı Albatros D-III av uçağı, Erzurumlu Nafiz Bey’in bağışladığı, Fiat tipi iki adet keşif uçağı olmak üzere üç uçaktan oluşuyordu. Ancak Erzurumlu Nafiz 1 ve 2 uçakları savaşın ilk günlerinde düşmesiyle elden çıkmıştır. Bununla birlikte Yunanlardan ganimet olarak elde edilen ve 24 Ağustos 1921’de Bölük karargâhına getirilen İngiliz yapımı De Havilland D.H 9 keşif/bombardıman uçağına “İsmet” adı verilmiştir. Nafiz 1 ve Nafiz 2 isimli uçaklarımız, Erzurumlu vatansever bir tüccar olan Nafiz Bey tarafından kendi imkanları ile İtalyanlardan satın alınmıştır. Sakarya savaşlarına katılan iki Türk uçağı 18 günde 40 sorti yapmıştır. Uçakların bakımı gece fener ve çıra ışığı altında yapılmış, uçaklar uçuşa hazır hâle getirilmiştir.

İSTIKLÂL YOLU: İNEBOLU – KASTAMONU – ÇANKIRI - ANKARA

O dönemde yollar 7, 5,5 ve 4,5 metrelik şoselerden oluşuyordu. Bu yolların büyük bölümü onarıma muhtaç toprak yoldu.

Yukarıda anlatıldığı üzere, Tekâlifi Milliye Emirleri’ne göre halk kendi elindeki taşıma araçları ile ayda bir defaya mahsus 100 km’lik mesafeye askerî malzeme taşımak zorundaydı (5 numaralı emir).

Halkın elindeki taşıt araçları ve taşıt hayvanlarının bedeli sonradan ödenmek üzere yüzde yirmisine el konulmuştur (10 numaralı emir).

İtilaf kuvvetlerinin her taraftan Anadolu’yu işgale başladığı bu kötü koşullarda küçük de olsa İnebolu İskelesi, malzeme boşaltmak ve depolamak açısından Ankara için büyük önem taşıyordu.

Kurtuluş Savaşı sırasında lojistik destek hareketlerinde en çok rol oynayan bölge, hiç şüphesiz İnebolu ve Kastamonu yöresidir. Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasında büyük rolü olan İnebolu-Ankara hattı harbin sonuna kadar tek yol olarak görevini yapmaya devam etmiştir.

İnebolu açıklarına gelen motor, gemi veya vapurlardaki malzeme, gece gizlice kayıklara yüklenir, kürekçiler kıyıya getirir ve baştankara (tekneyi bir sahile veya kumsala baş taraftan oturtmak veya yanaştırmak.) ederlerdi. Bu İnebolu kayıkçı loncasının geceli gündüzlü yaptığı fedakârlıklar şükranla anılmaya değerdir.

Kara bölümüne gelince, kayıklardan alınan malzemeler, İnebolu halkı tarafından, şehrin muhtelif yerlerinde tesis edilmiş, ambar ve depolara aktarılmaktaydı.

Savaş sırasında demir yollarının %95’i İtilaf kuvvetlerinin kontrolündeydi. Türklerin elinde kalan Ankara - Polatlı demir yolu Sakarya Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlandırılmasında başlı başına kurtarıcı bir rol oynamıştı.

DEVAM EDECEK

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *