Güneydoğu’daki ve Suriye’deki Atatürk!
İşte bunlar gizlenen, üzeri örtülmeye ve unutturulmaya çalışılan GERÇEKLERDİR!
Okları çıkan fırkanın “gizli ajanda” sahipleri ve siyasetimizin liberal lejyonerleri…
“Atatürkçülük” maskesiyle sızma harekâtı yapanlar…
Bölücüler ve bebek katili teröristler, hep saklar bu gerçekleri!
Çünkü onlar için ya da onların politik hedefleri için Atatürk’ün Bitlis, Van, Diyarbakır ve Bingöl’de kazandığı zaferlerinin üzeri örtülmeli ve açığa çıkarılmamalıdır.
Hele hele Mustafa Kemal Paşa’nın Güneydoğu’muzun asil ve kahraman yerel kuvvetleriyle birlikte verdikleri onurlu mücadeleler zinhar saklanmalıdır!
Peki, niye bu gerçekler hiç anlatılmıyor, konuşulmuyor?
Çünkü, Güneydoğu topraklarıyla bağımızın kesilmesini istiyorlar.
Anadolu’daki ilk yurtlarımıza yabancılaşmamız;
Ve bu mukaddes vatan parçalarının sanki hiç bizim olmamış gibi görünmesini istiyorlar!
“O topraklar hep başkalarınındı, hiç Türklerin olmadı” demek istiyorlar!
Fakat bunlar gerçek değildir!
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nin önemli bir hattı olan Diyarbakır merkezli bu cephede Atamız, diğer komutanlarımız ve kahraman ordumuz vatansever mücahitlerimizle birlikte Rus işgallerini durdurmuş, birçok şehrimizi kurtarmış, namusumuzu ve kutsal vatan topraklarımızı çiğnetmemiştir!
Mustafa Kemal Paşa, 16. Kolordu Komutanı ve 2. Ordu Kumandanı göreviyle bölgede kaldığı Mart 1916-Şubat 1917 döneminde, Diyarbakır merkez olmak üzere; Sason, Mutki, Silvan, Hazbat, Güzeldere, Zok, Ziyaret, Duhan, Siirt, Garzan, Batman, Malabadi, Kulp, Genç, Mardin, Bingöl, Muş, Bitlis ve Van bölgelerinde Ruslara ve Ermenilere karşı birçok taarruz ve savaşlar yönetmiş, zaferler kazanmıştır.
Maalesef ve maatteessüf, ne Maarif Vekâletimiz çocuklarımıza, ne de vali ve kaymakamlarımız halkımıza bu gerçeklerin öğretilmesi konusunda gerekeni yapmamışlardır!
Atatürk, Misakımillî sınırlarını Afrin’den çizdi!
Evet, Mustafa Kemal Atatürk, Birinci Dünya Savaşı’nın sadece “Anafartalar Kahramanı” değildir.
O aynı zamanda Kafkas Cephesi’nin Diyarbakır merkezi hatlarında Ruslara karşı Çapakçur (Bingöl), Bitlis, Muş ve birçok zaferlerin kahraman kumandanı;
Sina Filistin Cephesi’nde İngilizleri hacamat eden Katma (Qahatma) Zaferi’nin muzaffer generalidir… (26 Ekim 1918)
Katma nerede mi? Suriye’de efendim Suriye’de… Bin yıldır hatta daha da öte zamandır bizim olan Türkmen topraklarında…
Atatürk, Katma Zaferi ile ilgili olarak dönemin en önemli kalemlerinden ve hepimizin hâlâ ilgiyle okuduğu Falih Rıfkı Atay’ın sorusu üzerine şunları söylüyor:
“İşte orada bu zafer sonucu bir hat belirledim ve kuvvetlerime; ‘Düşman bu hattın ilerisine geçmeyecektir’ diye kati emir verdim. Gerek Erzurum Kongresi’nde, gerekse de Sivas Kongresi’nde Türkiye’nin milli sınırlarını belirlemek için ben Türk süngülerinin çizdiği bu hattı ileri sürdüm...”
Anlaşıldığı gibi Mustafa Kemal Paşa Misakımillî sınırlarını çok önceden beri düşünmüştü. Bu düşüncesine göre ise Suriye’nin kuzey sınırları Halep’in güneyinden geçmektedir. Böylece Suriye sınırı, Lazkiye’nin kuzeyinden (Hatay’ın güneyi) ve Hanşeyhun’un güneyinden geçerek doğuya doğru devam eder ve Irak’taki Osmanlı Devleti’nin Musul vilayetini içine alarak İran sınırına kadar ulaşır. Bu fikirlere dayanarak şunu da ifade edebiliriz; Halep, El Bab, Afrin, Münbiç ve İdlib Misakımillî sınırlarının birer parçasıdır.
İnanıyorum ki Atatürk’ün “Hatay benim şahsi meselemdir” ifadesi şimdi daha iyi anlaşılır.
***
Evet çıkmıyoruz!
Ne Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat savaştığı Libya’dan, ne de özbeöz Türkmen toprağı ve vatanımız olan “Zeytin Dalı”, “Fırat Kalkanı” ve “Barış Pınarı” zafer hatlarından çıkmıyoruz, çıkmayacağız!
Bugün o topraklarda şanlı Türk ve Türkmen kanını dökerek vatan mücadelesi veren başta Süleyman Şah torunu Ertuğrul Fehim İsa komutanımı, diğer kumandanlarımızı ve yeniden bir destanı yazan Türkmen, Kürt ve Arap kardeşlerimizi dualarla selamlıyorum…
Yıllardır ‘Trablusgarp’ta (Libya) da ne arıyoruz?’ diyorlar, ‘Suriye’de ne işimiz?’ var diyorlar, Güneydoğu Anadolu’muzda türlü türlü düzenler kuruyorlar!
Çıkmıyoruz efendim, çıkmayacağız!
Atamızın çizdiği sınırlardan, savunduğu ve kurtardığı topraklardan çıkmıyoruz, çıkmayacağız!
Hem de dünya tarihinin çok iyi bildiği “Türk barışı” sancağı ile bin yıl daha buradayız!
Bize “oralarda ne arıyoruz” diye soranlar mı?
Onlar bu soruyu sorduranlara payandalık yapıyor!
İşte farkımız bu…
Kaynaklar:
- Atatürk’ün Anıları (1917-1919), haz. F. Rıfkı Atay
- Dr. Cemil Doğaç İpek Milli Savunma Üniversitesi Öğretim Üyesi
- Dr. Süleyman Hatipoğlu MKÜ Öğretim Üyesi