31 Ekim 2024
weather
18°
Twitter
Facebook
Instagram

Yol ayrımı

YAYINLAMA:
Yol ayrımı

İsrail’in 7 Ekim’den itibaren ABD’nin de desteğini alarak başlattığı saldırganlık hiç durmadan devam etti. Filistin’i adım adım işgal eden, Gazze’nin soluk borusunu kesip nefessiz bırakan Katil İsrail, Hamas’ın saldırısını fırsat bilerek yakın tarihin en acımasız katliamını yapmaya başladı. Savaş suçu sayılabilecek adımları atarken hiç tereddüt etmedi. 40 bini aşkın sivil insanı doğrudan, bilerek ve kasıtlı bir şekilde hedef aldı. Çocuk, kadın, yaşlı, Müslüman, Hristiyan ayrımı gözetmedi. Cami, kilise, okul, hastane… Gözünün gördüğü her yeri bombaladı. 

Başta ABD olmak üzere Avrupa’nın sayılı ülkelerinin verdiği destek sayesinde Ortadoğu’yu ateş çemberine aldı. Gazze’yi yerle bir edip geride kalan insanları da açlık ve hastalığa mahkûm ettikten sonra aynı senaryoyu diğer ülkeler üzerinde uygulamak için harekete geçti. Hamas’ı gerekçe göstererek Gazze’ye başlattığı saldırıdan sonraki hedefi Hizbullah bahanesiyle yöneldiği Lübnan oldu. Bombalarının hedefinde yine “canlı ve cansız” her şey vardı… İsrail bir yandan Lübnan’ı hedef alırken diğer taraftan da Suriye’yi vurdu. Gazze halkını Mısır çöllerine, Lübnanlıları da Suriye’ye zorunlu göç ettirerek sıradaki hedefleri için gerekçeli alt yapıyı hazırladı. 

İsrail’in saldırılarından İran’da payını aldı. Hamas’ın lideri İsmail Haniye’ye Tahran’ın en güvenli noktalarından birinde suikast yapılaması İran’a doğrudan verilen bir mesajdı. İran ve İsrail arasında zaman zaman verilen bu karşılıklı mesajlar savaşın yayılacağının da işaretini verdi. Her iki taraf da “sınırlı” mesajlarla bu dengeyi korumaya çalıştı. İsrail, Türkiye sınırına doğru ilerleyişinin önünü açana kadar İran’ı bu süreçte olabildiğince oyalamaya çalıştı. Bu süreci halen de devam ettiriyor. İsrail’in savaş adı altında yaptığı katliam sınırımızın hemen 200 km ötesinde devam ediyor.

ABD ise İsrail’in yayılmacı politikasına destek vermek ve bölgeden gelebilecek saldırılara karşı korumak için tüm askeri gücünü seferber ediyor. Savaş gemileri, denizaltıları, F-16’lar, savunma füzeleri, asker desteği ve istihbarat gibi tüm kollarıyla sahada yer alıyor. Bölgemiz son 40 yılda hiç olmadığı kadar fazla kaynıyor ve Katil İsrail hedeflerinden birinin de Türkiye olduğunu söylüyor. Davud Koridoruna ulaşıncaya kadar devam edeceklerini çekinmeden dile getiriyor.

İsrail’in pervasızlığının arkasında sadece ABD’nin olması değil, Arap baharı sonrası iç bütünlüğünü kaybeden ve istikrarsız yönetimlerin bulunması geliyor. Filistin’in bile iç bütünlüğünün olmaması İsrail’in daha çok saldırganlaşmasının önünü açıyor. Küresel emperyalizm ve azgın Siyonist rejim bölge ülkelerinin iç ayrışmasından besleniyor. Bulduğu ilk açık kapıdan da içeri girip devletlerin kalbine doğru ilerliyor. 

Türkiye’nin iç cephesinin ne denli önemli olduğu işte burada yatıyor. Türkiye’nin düşmandan ya da onun yayılmacı politikasından korktuğundan değil! Savaş kapımıza dayanmadan hem askeri hem de manevi anlamda stratejik bir hazırlık yapılıyor. Bu durum Türkiye’nin savaşa gireceği anlamına gelmiyor ancak hiçbir devlet de savaşı kapısında karşılayana kadar beklemeyeceği gibi Türkiye’de her türlü senaryoyu gözeterek gardını alıyor.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin uzattığı el ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iç cephenin tahkimatı konusunda verdiği kararlı mesajlar bu hazırlığın bir parçasını oluşturuyor. İşte bu adımın adı da Kuva-yı Milliye’dir.

Ortadoğu’nun her gün yeni bir gelişmeye gebe olduğu bir dönemde Türkiye olarak ilk işimiz iç cephenin tahkimatını sağlamaktır. Tıpkı milli mücadele döneminde olduğu gibi…

Türkiye’nin milli birlik ve beraberliğine kasteden, huzur ve güvenliğini hedef alan küresel emperyalizm ve azgın Siyonizm’in maşası olan terör örgütlerine karşı ortak bir direniş hattı oluşturmaktır. Tıpkı milli mücadele döneminde olduğu gibi…

Düşman; Müslüman, Hristiyan, Türk, Kürt, Arap ayırmadan hedef alıyor. Kendinden olmayan Yahudi’yi bile gözünü kırpmadan katlediyor. Ortadoğu’daki nihai hedefini yani “Büyük İsrail’i” hayat geçirmek için PKK/YPG/PYD terör örgütlerini öncü birlik olarak silahlandırıyor. Bu silahtan çıkan kurşun herkesi hedef alıyor. 

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin eliyle Cumhur ittifakı tarafından DEM’e uzatılan el kiminle yol yürümeye devam edecekleri açısından önemli bir “yol ayrımı” niteliği taşıyor. Türkiye, “85 milyonu korumak için her türlü adımı atarım” diyor. “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sağlamak için ne gerekiyorsa yaparım” kararlılığını gösteriyor. Son şansın kıymeti harbiyesinin kavranması için sabır eşiklerinin zorlanmasına bile tahammül ediyor. Cumhur ittifakı “terörsüz Türkiye” ve “Milli birlik ve kardeşliğinin” tesisi için sağlam bir adım atıyor. 

Herkes üzerine düşeni alır ve bu adımın ne ifade ettiğini kavrarsa düşmanın “işgal koridoru” paramparça olur. Cumhur ittifakının adımı kavranmaz ve muhatapları terörden beslenmekte ısrarcı olurlarsa da kendileri paramparça olur.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *