Sınavlarla kaybedilen gençlik!
Üniversiteye giriş sınavı olarak bilinen Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçları açıklandı. En üst devlet kurumundan gencin okuduğu okula kadar sınav sonuçlarının değerlendirilmesinde bir değişim gözlendi mi? Hayır! Basın yayın organlarının geleneksel hale getirdiği, dereceye girenlerin normal dışı hazırlıklarının manşete çekilmesi dışında yeni bir yorum ya da haber yapabildi mi? Yine hayır!
Dikkatinizi şimdi önemli bir hususa çekmek istiyorum. Üniversiteye giriş sınavlarının tek merkezden yapılmasına 1974 yılında başlanmıştır. Belki ihtiyaçtan doğmuş, alternatif yolları konusunda fazlaca kafa yorulmamış olabilir. Ancak gelinen noktada bu sınavların ve sonuçlarının duyurulma şeklinin kimin işine yaradığına bakmakta yarar var!
Aslında genelin katıldığı bu tür sınavlar, bir sıralama ve eleme sınavlarıdır. Ne yaparsanız yapın sonuçta bir sıralamada yer alacaksınız. Burada önemli olan, doğuştan getirdiğiniz (Allah vergisi) yeteneklerinizi ne düzeyde yansıttığınızdır.
Ancak sınava öyle bir anlam yüklüyoruz ki, herkes eşit yaratılmış ve bu sınavla herkes hak ettiği sonucu alacak. Hal böyle olunca da yetenek düzeyi doğuştan üst düzeyde olanla orta ve alt düzeyde olanları aynı sınava alıyoruz. Sonuçta varsayalım ki, üçü de yeteneği düzeyinde başarılı olsun. Biz de diyelim ki, sınavın birincisi şu oldu.
Şimdi herkese soruyorum. Bu ahlaki midir? İnsan haklarına saygısızlık değil midir? Yaradan’a isyan değil midir?
Şimdi yine soruyorum. Böyle bir sıralama saçmalığını böyle duyuran dünyada başka bir ülke var mıdır? Yoktur! Neden mi? Çünkü gelişmiş ülkeler sınavlarla sıralama ve eleme yaparak insanını kaybetmektense, insan gücü planlamasıyla insanını ilgi ve yeteneklerine göre değerlendirerek kazanma yoluna gitmektedir. Diğer ülkeler de jeopolitik durumlarına göre bir süreç yönetmektedirler.
Biz neden bu kadar çok sınav yapıyoruz. Hiç düşündünüz mü? Bunun birçok nedeni olabilir. Ancak bunlardan en önemlilerinden biri şehit kanlarıyla vatan kıldığımız bu topraklarda bizim huzur içinden var olmamızı istemeyen emperyalist güçler başka bir yolla birlik ve beraberliğimizi bozamayacaklarını anlayınca sınavları bir silah olarak gördüler. Sınavlara hazırlıkları eleman devşirmenin bir aracı olarak kullanmaya başladılar. Birileri de bilimsel ve etik olmayan sınav sonuçlarını açıklama biçimleriyle onların kirli amaçlarına dolaylı ya da doğrudan hizmet ettiler.
Sorumlu siyaset anlayışı ve öngörüsüyle Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı, bilge lider Sayın Devlet Bahçeli “Biz gençliği sınavlarla bulmadık, bu yolla da kaybetmeyiz, kaybedemeyiz, kaybetmeyeceğiz.” vurgusu yaparak ortaöğrenim ve üniversiteye giriş sınavlarının Türkiye’de önemli bir sorun haline geldiğini uzun süredir vurgulamasının en önemli nedenlerinden biri de budur.
Türkiye’nin en zeki gençlerinin sınav sonuçlarının üzerinden gösteri yapanlara soruyorum. Türkiye’de üniversiteye giriş için yaklaşık elli senedir merkezi sınav yapılıyor. Sınavlarda dereceye giren gençlerimiz şimdi neredeler? Ne iş yaparlar? Hangi kurum ya da kuruluşta çalışarak vatanına ve milletine hizmet etmektedirler? Cevabını bekliyor olacağız.
Şimdi ilgili ilgisiz herkese soruyorum. Gelecek nesillerimizi sınava mı, hayata mı hazırlıyoruz? Olup bitenlerden de anlaşılıyor ki, sınava hazırlıyor ve kaybediyoruz.
Aslında Milli Eğitim Temel Kanunu nasıl bir nesil yetiştirmemiz gerektiğinin genel çerçevesini çok iyi çizmiştir. Ancak sorumluluk alan kişilerin anlayış ve uygulamaları kanunu gölgede bırakmıştır. 15 Temmuz 2016 ihanet girişimi sonrası KHK ile görevden uzaklaştırılanların çoğunluğunun MEB ya da YÖK’te görevli olanlar olduğu dikkate alındığında ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır. Halen var olabilecekler de göz ardı edilmemelidir.
Şimdi gelin Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre nasıl bir nesil yetiştirmeliyiz ona bakalım.
Milli Eğitim Temel Kanunu’nda tüm kurum yöneticilerini bağlayıcı bir şekilde ifade edildiği gibi Türk milli eğitiminin genel amacı özetle; Türk milletinin geleceği olan nesillerini Atatürk milliyetçiliğine bağlı, milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaşlar olarak yetiştirmektir.
Bu genel amaca ulaşmak geleceğimiz olan nesillerin beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, girişime önem veren, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirilmesi esastır.
Aynı zamanda geleceğimiz olan nesillerin yetenek ve ilgilerini geliştirerek onları hayata hazırlayacak, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamaktır.
Böylece Türk milletini kişiden topluma herkesi kapsayacak çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.
Türk milli eğitiminin genel amacı esas alınarak Türk milli eğitiminin temel ilkeleri belirlenmiştir. Özetle; eğitim görmek her Türk vatandaşının hakkıdır. Eğitim kurumları herkese açıktır, kimseye imtiyaz tanınamaz. Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir. Her bir Türk vatandaşı, eğitimleri süresince, ilgi ve yetenekleri ölçüsünde çeşitli programlara veya okullara yöneltilerek yetiştirilirler. Milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine önem verilir.
Milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak Türk dilinin öğretilmesine önem verilir; çağdaş eğitim ve bilim dili halinde zenginleşmesine çalışılır. İnsan gücü-istihdam ilişkileri dikkate alınarak mesleki ve teknik eğitime ağırlık verilir. Eğitim ve öğretim hizmetlerine etkinlik ve verimlilik kazandırmak üzere okul-aile birlikteliğine önem verilir.
Resmi, özel ve gönüllü her kuruluşun eğitimle ilgili faaliyetleri, milli eğitim amaçlarına uygunluğu bakımından Milli Eğitim Bakanlığının denetimine tabidir.
Yürürlükte böyle bir kanun varken, eğitimi sınava hazırlıklar süreci olarak değerlendirmek tam anlamıyla bir akıl tutulmasıdır. Sınava harcanan emek kanuna uygun bir şekilde okula harcansa, kariyer planlaması ya da eğitim öğretim kurumları arası geçiş okul-öğrenci merkezli yapılabilse tüm Türkiye kazanacaktır. Ey Türk, titre ve kendine gel! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur! Genetik kodlarını izle sana yol gösterecektir!