Millet olunmadan devlet olmaz
Tunus'ta 2010’ların başında "ekmek, onur ve özgürlük" sloganıyla başlayan ve kısa sürede pek çok Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkesini etkisi altına alan "Arap Baharı" isimli süreç "darbe, karşı devrim, iç savaş ve dış müdahaleler" nedeniyle bölgeyi adeta kışa çevirdi. Olaylar Libya, Mısır, Yemen, Bahreyn ve Suriye başta olmak üzere diğer Arap ülkelerine sıçradı. Birçok Arap ülkesinde iç savaşlar çıktı. Devlet başkanları değişti. Etkisi azalsa da bazı bölgelerde kanlı müdahaleler hala devam ediyor.
Bu gelişmelerden en çok etkilenen ülkelerden biri de Suriye oldu. Suriye'nin Dera şehrinde 15 Mart 2011'de başlayan barışçıl protestolar daha sonraki süreçte Beşşar Esed rejiminin kanlı müdahalesiyle yerini uluslararası güçlerin askeri hesaplaşma alanı haline gelen iç savaşa bıraktı. İç savaşta yüzbinlerce sivil katledilirken, milyonlarca Suriyeli yerinden edilerek sığınmacı durumuna düştü.
Rusya, İran, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail gibi dış güçler düzenli olarak çatışmalara dahil oldular. Ekim 2014'te A.B.D. Merkez Komutanlığına bağlı olarak 59 ülke ve Avrupa Birliği'ne bağlı ülkeler tarafından ortak görev gücü kuruldu. Sonraki dönemde bu güce/koalisyona katılımcı ülke sayısı 68'e ulaştı.
Suriye ile 911 km kara sınırına sahip olan Türkiye bu gelişmelerden en çok etkilenen ülke oldu. İç savaş milyonlarca Suriyelinin ülkemize sığınmasına neden oldu. Ülkemizi de önemli siyasi, güvenlik ve insani sorumluluk ve sınamalarla karşı karşıya bıraktı. Ancak buna rağmen Türkiye komşuluk ve kardeşlik hukuku çerçevesinde Suriyelileri bağrına bastı. Suriye’nin toprak bütünlüğü temelinde, Suriye’nin Suriyelilerce yönetilmesini savunan neredeyse tek ülke oldu.
Gelinen noktada zulüm ile abat olunmazdı. 27 Kasım 2024'te, muhalifler kuzeybatı Suriye'de ani bir taarruz başlattı. 8 Aralık 2024'te başkent Şam'ı ele geçirdi. Böylece 61 yıllık Baas yönetimi sona erdi ve Beşşar Esed Rusya'ya kaçtı.
Tüm bunlar bize şunu gösterdi. Eğer bir ülkede dayanışma ve gücü oluşturan “millet olma bilinci” kaybolursa, var olan "devlet"in hür ve bağımsız olarak yaşayabilmesi mümkün değildir. Suriye’de olan tamda millet olma bilincinin bir süreliğine kaybolmasıdır.
Millet, bir ulus adını ifade eder. Milliyet ise bir millete aidiyetliktir. Kişisel davranışlar, milletçe benimsendiği zaman “millî kültür” adını alır. Dolayısıyla millî kültür, bir topluluğu “millet” haline getirebilir. Milletin ortak bir gelecek idealini içselleştirmesine “millî ülkü” denir. Milli ülkü ve milli kültür idealinde, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş milletin oluşturduğu tüzel varlığa, ülkeye de “devlet” denir.
Millet kavramının kök anlamı “tutulup gidilen yol”, sözlük anlamı ise çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğunu, budunu ifade eder. Millet geçmişleri ve gelecekleri, sevinçleri, hüzünleri ve ümitleri ortak olan, kader birliği eden ulustur.
Her toplum millet değildir, ancak her bakımdan birlik ve beraberlik ülküsü, ideali olan, ortak varlık ve değerlere sahip olan toplum bir millet oluşturur.
Suriye iç savaşı da “biz bilincinden” kopmuş bir milletin vekâlet çatışmalarıyla karanlığa teslim olmasının bir sonucudur. Ancak tarihsel sürece baktığımızda iç kargaşalar, savaşlar milletleri yeniden doğuran ana olaylardan olduğunu görürüz.
Bu bakımdan Yeni Suriye Devleti son yüzyılda topraklarında yaşanan en acımasız yönetim biçimlerinden, eski rejim anlayışlarından dersler çıkararak, dostu kim düşmanı kim bilerek, maziden gelen müşterekleri esas alarak, her türlü terörden arındırılmış, kuşatıcı bir “devlet” olmalıdır.
Ziya Gökalp’in de dediği gibi, “büyük bunalımlar mefkûrelere, mefkûreler de milletlere hayat verir. Rahmetli Nevzat Kösoğlu, bu düşünceyi şu şekilde ifade eder: “Bir millet büyük bir felakete uğradığı, varlığı tehlikeye düştüğü zaman ferdî şahsiyetler silinir, herkesin ruhunda millî şahsiyet yaşar. Felaketler kalpleri birleştirir, tek yürek yapar; bundan mefkûre doğar ve daha sonra dal-budak salar, çiçeklenir, yeni kurumlar oluşturur.”
Netice itibariyle, bilindiği gibi devletin üç unsuru vardır: “Millet”, “ülke” ve “egemenlik”. Bunun yanında “bayrağı”, “resmi dili” ve “rejimi” de olmalıdır. Yeni Suriye Devleti’nin, Türkiye’nin desteği ile ülkesinde millet egemenliğine dayalı sistemini kuracağını ümit ediyoruz. Ülkesini tüm terör gruplarından arındıracağına ve dış güçleri topraklarından göndereceğine inanıyoruz. Zaten millet olmak, devlet kalabilmek de bunu gerektirir.