Cüzzamlı parti
Zaferlerin ortağı ve otlakçısı çok olurken yenilgilerin kaderinde yetim kalmak vardır.
Son seçimlerde dünyaya gelen nur topu gibi bir yenilgi kimse sahip çıkmadığı için iki aydır cami avlusunda bekliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu ortaklaşa aday gösterenler seçimler biter bitmez mağlubiyetin sorumlusu olarak yine Kemal Kılıçdaroğlu’nu işaret etmeye başladı.
Kılıçdaroğlu CHP içerisindeki değişim ordusunu ‘demokrasiye zeval vermeden’ püskürtmeye çalışırken bir yandan da siyasi müttefiklerinin iğnelemeleriyle irkiliyor.
CHP’nin listelerinden 15 milletvekilini araya sıkıştıran ticaret adamı Ali Babacan "Bizim kimseye en ufak bir borcumuz yok. Bugün seçimi helalinden kazanmış, başı dik, alnı açık 15 milletvekilimiz var” diyerek nankörlük fişeğini ateşlemişti.
Kendi memleketinde 5 kişiye seslenen ama CHP’den 10 milletvekillik yer kapatan Ahmet Davutoğlu gibi bir karşılıksız çek bile “CHP listesinden seçime girmek en son tercihimdi, sağ seçmen oy vermez dedim” diyerek CHP’ye cüzzamlı parti muamelesi yapmaya başladı.
Davutoğlu’na tepki gösteren CHP Milletvekili Ali Öztunç "Seçimler gelecek yine, tek başlarına girsinler, boylarının ölçüsünü alsınlar" deyince Gelecek Partili Ayhan Sefer Üstün ittifak kurulmasaydı CHP’nin bu kadar milletvekili çıkaramayacağını söyleyerek CHP’yle iyiden iyiye kafa bulmaya başladı.
Sandıklar sulak alanlara kurulsa, kıyısında batıp çıkmaktan başka hüner gösteremeyecek partiler sırtına binip derinlere açıldıkları CHP’ye şimdi yüzme dersi veriyorlar.
CHP Grup Başkanı Özgür Özel pek haklı biçimde soruyor: "Yüzde 25 oy almışız, biri çıkıp diyor ki yüzde 7'si benim. Öbürü diyor yüzde 5'i benim. Ne kaldı koskoca CHP'ye?"
Bu mesele kendi köyündeki seçimlerde partisine bir oy çıkan ağa rolündeki Şener Şen’in “Hepiniz bana oy verdiyseniz benim oy nereye gitti” feveranına benzemeye başladı.
Yüzde 25’i aşamamak CHP’nin kronik bir rahatsızlığıyken şimdi yüzde 25 almak “en azından mevcudiyet korundu” denecek bir başarı kriterine dönüştü.
Ama Kemal Kılıçdaroğlu bunları fazlasıyla hak etti mi? Etti.
O Ahmet Davutoğlu ki “Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim” dediği halde sözünü çiğnemişti.
O Ahmet Davutoğlu ki 16 Nisan 2017 referandumu için Konya’da “evet” çağrısı yapıp sonuçlar netleşince “Milletimiz en doğru kararı vermiştir. Referandum sonucu ülkemize ve aziz milletimize hayırlı olsun” diye tweet attığı halde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin memlekete yapılan en büyük fenalık olduğunu söyleyecek dönüşlere girmişti.
O Ali Babacan ki AK Parti Ankara Milletvekili iken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adayı olması için imza verdiği halde aynı dönemde Abdullah Gül’ün muhalefetin ortak adayı olması için çalışmalar yürüttüğünü itiraf etmişti.
Görülüyor ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun yol arkadaşı seçiminde bariz zaafları var. Belki bu bir zaaf değil de algıda seçicilik meselesidir. Atalarımız “Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim” diye boşuna mı kelam etmiş?