Ölünün arkasından konuşmak
Geleneklerimizde ölünün arkasından atıp tutmak caiz değildir. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 14-28 Mayıs seçimlerinin faturasını Ulusalcılara keserek bu geleneğimizi çiğnedi.
CHP’de Ulusalcılar ve Ulusalcılık hakkın rahmetine kavuşmuştur. Üstelik “Bir grubun varlığını ortadan kaldırma amacıyla işlenen şiddet suçları” tanımlamasına göre soykırım suçunu çağrıştıran bu temizlik harekatı Kemal Kılıçdaroğlu’nun riyaseti altında yaşandı.
Öyleyse ölü Ulusalcıların arkasından “Kararsız muhafazakârlar, Ulusalcılar iktidara gelirse yeniden eski günlere dönebiliriz korkusu ile oylarını dönüp tekrar Erdoğan’a verdiler” şeklinde konuşmanın ne alemi vardır?
Üstelik bir zamanlar Ulusalcılar ile aynı dili konuştuğunu düşünürsek aslında Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi kendisinin arkasından da atıp tuttuğu sonucuna varmaz mıyız?
Evet, Kemal Bey’in çiçeği burnunda genel başkan olduğu günlerdeki söylemini Ulusalcı dilden ayırt etmek zordur.
Kemal Kılıçdaroğlu, 14-28 Mayıs 2023 seçimlerini kaybetmesinin temel nedenlerinden birisi olan etnik kimlik siyasetini 2010 yılında şöyle tanımlıyordu:
“Biz cumhuriyetle beraber bir uluslaşma sürecini başlattık. Eğer siz etnik kimliklerden yola çıkıp siyaset yaparsanız toplumu ayrıştırırsınız. Niye toplumu ayrıştırıyoruz biz? Toplumu kaynaştırmak varken ayrıştırmanın bir nedeni yok.”
Peki, 2010 yılındaki Kemal Kılıçdaroğlu Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki terör sorunu nasıl çözmeyi düşünüyordu? Ondan dinleyelim:
“Bir işin yolu o işe muhatap olanların karnının doyurmasından geçiyor. Yani eğer siz izlediğiniz politikalarla istihdam alanı yaratmışsanız, kişiler çalışıyorsa, alın teri döküp evine ekmek götürüyorsa terörü marjinalize edersiniz.”
Terörle iltisak ve irtibatlı olan partilere olan bakışı “Terörle mücadelede sağlıklı ve tutarlı bir politika izlendiği sürece elbette biz de destek veririz. Bu ülkede hiç bir siyasal parti, terörü desteklemez, desteklememelidir. Çünkü terör insanlık suçudur” şeklindeydi.
Türkiye’nin ulusal ve üniter yapısını güvence altına alan Anayasanın değiştirilmez maddeleri için “Türkiye Cumhuriyetinden anayasanın değiştirilemez maddelerinden tarafız” diyordu.
Onun dönüşerek geldiği şimdiki haliyle geçmişteki versiyonu arasında “Kandil dağı” kadar fark var.
Anayasanın değiştirilmez maddelerine sahip çıkarken, PKK’nın TV kanalına katılıp “Anayasanın ilk maddeleri değiştirilebilir” çizgisine geldi.
Terörü destekleyen partileri eleştirirken, PKK’nın partisiyle hallihamur oldu.
Doğu ve Güneydoğu’da istihdam yaratmaktan bahsederken, “Yerel yönetimlere özerlik vaatleri”ne evrildi.
Terörle mücadeleye destek açıklamaları yaparken, HDP’ye beraber terörle mücadele tezkeresine “hayır” oyu verdi.
Tarihi kayıtlar gösteriyor ki Ulusalcılarla beraber Kemal Bey’in eski versiyonu da hakkın rahmetine kavuştu. Zaten günümüzdeki versiyonuna bakınca 2010’daki Kemal Bey’i rahmetle anmamak mümkün mü?