Milli Mücadele’nin başladığı yer Adana
Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizler ve Fransızlar arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, İtilaf Devletleri ile imzalanan ölüm fermanımız Mondros Mütarekesi ve ardından İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Suriye Antlaşması Adana’nın işgalinin gerekçelerinin sırasıyla oluşturulduğu belgelerdir. Adana Mondros’un 7. ve 10. maddelerine dayanılarak ve Sykes-Picot Antlaşması’nı hayat geçirmek amacıyla işgal edilmiştir. Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı gün Gazi Paşa Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı’na geçirilir. Bu tarihten itibaren o dönemin Genelkurmay Başkanı İzzet Paşa’nın ordunun terhis edilmesiyle ilgili direktiflerine boyun eğmeyen Atatürk Türk Milleti’ni toplu mücadeleye çağırmıştır. 11 Aralık 1918’de Fransızlar Ermenileri öne sürerek ilk olarak DÖRTYOL’A ardından Mersin’e girmiştir. Adana’nın Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine Adana’nın çeşitli kesimlerden oluşan “Gizli Millî Teşkilat” üyeleri feryadname ile işgallere olan tepkilerini Osmanlı Devleti’nin çeşitli makamlarına iletmiştir.
Adana’nın Kurtuluşunda önem arz eden kongrelerden ilki Sivas, ikincisi Pozantı Kongresidir. Sivas Kongresi ile müfrez çeteler düzenli birlikler haline getirilmeye başlanmış, Ahmet Remzi Bey’e Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurma görevi verilmiştir. Mustafa Kemal; Adana, Tarsus ve Mersin bölgesini kapsayan bir Kilikya Kuva-yı Milliye Komutanlığı kurmuştur. Gazi Paşa emrindekilere Adana’yı zapt etmeleri, Fransızları denize dökmeleri ve Kuvvacılara karşı gelenler hakkında derhal gerekenin yapılmasıyla ilgili direktif vermiştir. Güney cephesiyle bizzat ilgilenen Gazi Paşa, 5 Ağustos 1920’de Pozantı Kongresi’ni düzenlenmiş, Çukurova’nın kurtarılması için silah ve cephane yardımı yapılmış ve Pozantı İstiklal Mahkemesi kurulmuştur. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Ahmet Remzi(Yüreğir) bölgede Ermenilerin Türkleri katlettiği, ezan okuyan imamın dahi vurulduğunu, toplu tecavüzlerin yaşandığı, bölgeye Ermenilerin intikal ettirilmesi ile Türk halkının üçüncü sınıf bir sömürge haline geldiği, yerel halk tarafından “KAÇ KAÇ OLAYI” olarak nitelendirilen bu zulmün boyutuyla ilgili raporunu Gazi Paşa’ya iletmiştir.
Milli mücadele kahramanlarından Kılavuz Hatice, Mayıs 1920'de Pozantı'da yolunu kaybeden Fransız birliklerini ateş hattına yönlendirerek 44 Kuvay-ı Milliyecinin bulunduğu Gülek Boğazı’na getirmiş, 700 kişilik Fransız Birliği’ni zayiata uğratmıştır. Ardından Mustafa Kemal Paşa “Devamlı başarılarınızı tebrik eder, size ve kahraman Kuvay-ı Milliyemize selam ve teşekkür ederim.” telgrafını çekmiştir. Gazi Paşa’nın görevlendirdiği AYDINOĞLU TUFAN PAŞA ise GÜNEY CEPHESİNDE “Şarki Kilikya Bölgesi" denen alanda direniş için gönderilmiş, Andırın Çeteleri ile birlikte faaliyet göstererek Kadirli’ye, Saimbeyli’ye kadar savunma yaparak, ÇUKUROVA’DA DÜŞMANA GEÇİT VERMEMİŞTİR. OSMANİYE’DE arkadaşlarını yüreklendiren, attığı her kuşunda hedefi vuran ONBAŞI RAHİME: “Yalnız sizden bir isteğim var, eğer şehit olursam cesedimi sakın düşmana bırakmayın.” Diyerek milli mücadeleye kahramanca adını yazmıştır. AVCI MEHMET ise 8.000 bin Fransız tarafından Ceyhan işgalinde Yumurtalık-Ceyhan Bölgesinde birçok karakolu basıp topladığı silahları arkadaşlarına dağıtarak mücadele eden Kuvay-ı Milliyecidir. İstiklal madalyasını kabul etmez.“BEN BU İŞİ VATANIM VE MİLLETİM İÇİN YAPTIM.”der.
Tüm bu Milli Mücadelenin, kan dökülerek kazanılan Adana’nın kurtuluşu 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması ile zafere ulaşmıştır. Türk Devleti’ni temsilen bölgeye giden heyetin Adana’yı 5 OCAK 1922’de teslim almasının ardından şehre bayrak asılmış, Türk Milleti o günkü yaşadığı sevinci bir daha unutmamıştır. 1923 yılında Gazi Paşa Adana Belediye Başkanı’na çektiği telgrafta: “Adana’nın kurtuluş gününün yıldönümü vesilesiyle muhterem Adana halkının hakkımda izhar buyurdukları necib hissiyata ve muhterem arkadaşlarımın sevgi tebriklerine ve mahiyetlerine teşekkür eder, Adanalılara selam ve hürmetlerimin iblağını rica ederim, efendim.” Demiştir.
Bu kapsamda 8 Şubat 1969 Adana’da yapılan Kongre’de; CKMP adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirmiş olup Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ konuşmasında: “Biz yeni bir ahlak, yeni bir maneviyat, yeni bir iktisat davasını temsil ediyoruz. İçimizde Tanrı Dağı’ndan taşıdığımız Ergenekon setini eriten ateş, gönlümüzde zihnimizde Hira Dağı’ndan doğan güneşin ışığı var.” Sözleri ile Bilge Liderimiz Sayın Devlet BAHÇELİ partimizin 50.yılında yaptığı konuşmadaki; “Davasına baş koymuş gerçek dava adamları, 1969’un Şubat ayında nefislerini ayaklar altına alıp davayı yükseltmek için yola koyuldular. Bu yol uzun, ince ve meşakkatliydi. Geldiğimiz yer belli, gideceğimiz yer belliydi. Yeri gelince Vey ırmağının kenarındaki KÜRŞAT olup ölüme meydan okuduk. Yeri gelince anıtlar dikip medeniyetimizi taş kitabelere kazıdık…” lafzı hafızalara kazınmıştır.