Hak verilmez alınır
Kadından evvel, Allah’ın yarattığı herhangi bir canlıyı hakir görmek, hakkını gasbetmek ve şiddet uygulamak; terazinin bir kefesine orantısız bir güç yüklemek olacaktır. Hak dengesinin şaşması anlamına gelen bu durum; hiçbir eşref-i mahlukatın yaratılışına uygun düşmemektedir. İnsan haklarını koruyan bir davranış modeli üreten dinimizin esaslarına benzer şekilde, Anayasamızda da kanun koyucu tarafından olağanüstü durumlarda dahi kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulmaması gerektiği belirtilmektedir. Fakat gelin görün ki, kadınların maddimanevi varlıklarına olağan durumlarda bile müdahale edilmektedir…
Sözleşmeler uyarınca kadın hakları her ne kadar ilerleme kaydetse de; günümüzde fiziki psikolojik fark etmeksizin, kadına karşı yapılan şiddetin boyutunu, kör gözlerin hemcinslerimizi toplum dışına atma ve onları tek bir fiile veya duruma sığdırma uğraşlarını görmezden gelemeyiz. Fakat görmezden gelmemek derken; bunu kabullenip köşemize çekilmeyi kast etmiyoruz. Bilhassa, daha fazla bilinçlenip, bu ülkenin yetiştirdiği yeni nesil kadınlar olarak her bir ferdimizin; ATA’MIZI, BAŞBUĞUMUZU, LİDERİMİZİ, TARİHİMİZİ, TÖREMİZİ bilerek bu toprakları yeniden var edebileceğimizin bizlerin elinde olduğunun bilincinde olmayı kastediyoruz. Bunu yaparken;
TOMRİS’İN GÜCÜNÜ,
İLBİLGE HATUNUN KARARLIĞINI,
BANU ÇİÇEK’İN SEVGİSİNİ,
ŞEFİKA HANIM’IN İLMİNİ,
NENE HATUN’UN VATAN SEVGİSİNİ,
GÜL ESİN’İN VAKUR DURUŞUNU,
AFET İNAN’IN BİLGİSİNİ,
HALİDE EDİP ADIVAR’IN CESARETİNİ,
TOMRİS’İN GÜCÜNÜ, İLBİLGE HATUNUN KARARLIĞINI, BANU ÇİÇEK’İN SEVGİSİNİ, ŞEFİKA HANIM’IN İLMİNİ, NENE HATUN’UN VATAN SEVGİSİNİ, GÜL ESİN’İN VAKUR DURUŞUNU, AFET İNAN’IN BİLGİSİNİ, HALİDE EDİP ADIVAR’IN CESARETİNİ,
ZIRH GİBİ KUŞANIP ATALARIMIZIN BİZE KADIN-ERKEK AYIRT ETMEDEN EMANET ETTİĞİ BU TOPRAKLARI; HAÇLI ZİHNİYETİNE, BATIYA, SİYONİSTLERE, KOMÜNİSTLERE KARŞI TOPYEKÜN KORUMAMIZ GEREKMEKTEDİR. Zira Gazi Paşamız; "Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır." demiştir. Bu cihetle Atatürk, Türk Kadınına üstüne düşen vazifeleri yerine getirebilmesi ve hak ettiği değeri görmesi için; 3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim hakkı, 17 Şubat 1926 yılında kabul edilen Türk Medenî Kanunu ile boşanma hakkı, eşit miras hakkı, evlilik yaşının sınırlandırılması, mahkemede erkekle eşit muamele hakkı, evlilik kurumuna resmi bir boyut kazandırılması ve çok eşli evliliği yasaklaması sonucu kadının toplumdaki yerinde; saygısını ve itibarını yükseltmiştir. Bununla yetinmeyip; 1930 tarihi ile belediye seçimlerinde, 1933 tarihli köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde ve son olarak 1934 milletvekili seçimlerinde; kadınlara seçme ve seçilme hakkını Avrupa’dan önce tanımıştır.
Doktor Safiye Ali, Kadın Avukat Süreyya Ağaoğlu, Milletvekili Hatı Çırpan (Satı Kadın), Öğretmen Fatma Rafet Angın, Savaş Pilotu Sabiha Gökçen, Bakan Türkan Akyol, Büyükelçi Filiz Dinçmen, Muhtar Gül Esin, Polis Betül Diker, Profesör Fazıla Şevket Giz bu haklar sonucu mesleklerini gururla taşıyan, bir kadın olarak şerefyab olduğumuz isimlerdir.
Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Atatürk’ün “topyekün mücadele” derken kastettiği anlamın idrakine varabilenler, günümüzde kadınların asıl değerinin kriz anlarında, savaşlarda, felaketlerde daha çok ortaya çıktığını, onlarla beraber yol almanın TÜRK MİLLETİNE NASIL FAYDALAR GETİRECEĞİNİ GÖRÜRLER. Zira Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı’ndaki tek parolası “dayanışma içinde mücadele” idi. Kadın erkek demeden vatanın her bir karış toprağında cenk ederek bu toprakları kazandık. Bu var oluş mücadelesi içerisinde bin bir zorluklarla kazanılan yurdumuz; savaş olmayan zamanlarda da aynı dayanışmayı devam ettirmeye mecburdur. Çünkü birlik halinde olmayan toplumlar, işgale açıktır. Vatanımızı korumak istiyorsak, önce birlik olmalıyız. Gazi Paşamız Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Memleket, dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır.” sözünü hafızamıza kazımalıyız. ŞAYET TOPLUMUN BİR KESİMİNİ HOR GÖRÜP DİĞERİNİ YÜKSELTME CİHETİNE GİRİŞİRSENİZ KAYBEDEN VATAN OLUR. BU TOPRAKLAR OLUR. ÇÜNKÜ BU COĞRAFYANIN HER BİR KÖŞESİNDE NENE HATUNLARIN, ŞERİFE BACILARIN, KARA FATMALARIN EMEĞİ VARDIR. BUNU BİLMEMEK DEMEK; TARİHİ DE YARIM BİLMEK DEMEKTİR!
Bilge Liderimiz Sayın Devlet BAHÇELİ; “DÜNDEN BUGÜNE, TÜRK KADININ OMUZLARINDA VATANIN YÜKÜ, ALINLARINDA FEDAKARLIĞIN IŞIĞI, BOĞAZLARINDA CESARETİN MADALYALARI VARDIR. Yılgınlığı elinin tersiyle iten, yıkılmışlığı reddeden kararlılık Türk kadınının hasletleri arasındadır. Kadının el üstünde tutulduğu, erkek kadar sosyal hayatın bir parçası olduğu toplumların geleceğe umutla bakabilmesi mukadderdir. DEVLET VE MİLLETLER KADINLARA VERDİĞİ DEĞER KADAR GÜÇLÜ VE KUDRETLİDİRLER. KADIN VATANDIR, KADIN ÜLKEDİR, KADIN GELECEKTİR.” diyerek ATATÜRK’ÜN işaret ettiği noktada olduğunu her seferinde göstermiştir.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü yetiştiren ZÜBEYDE HANIM, Bağbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ’İ yetiştiren FATMA ZEHRA HANIM, Genel Başkanımız, Bilge Liderimiz Devlet BAHÇELİ’Yİ yetiştiren SAMİYE HANIM; bu devletin inşasında, halen ayakta durmasında en büyük rolü üstlenenler olarak TARİHE ADLARINI YAZMIŞTIR!
ATAMIZIN, BAŞBUĞUMUZUN VE LİDERİMİZİN ÜLKÜLERİ DOĞRULTUSUNDA; BU İNANÇ VE ŞUURLA HER BİR ASENA, MÜSTESNA KOŞULLARDA DAHİ KENDİNİ HER DAİM GÖREVE HAZIR BİR ŞEKİLDE YETİŞTİREREK, YENİ NESİLLERE ÖRNEK OLARAK, KENDİ EVLATLARINA VATAN SEVGİSİNİ YERLEŞTİREREK; TÜRK-İSLAM DAVAMIZI, MÜCADELEMİZİ VE ÜLKÜMÜZÜ NESİLDEN NESİLE AKTARACAK BİR ZİNCİRİN HALKASINI OLUŞTURACAKLARDIR!