Hayat sınavdır, sınav hayat değildir
İnsan akıl, vicdan, irade gibi üstün özelliklerle yaratılmış, düşünme yeteneği olan ve erdemli olmayı öğrenen tek varlıktır.
Erdemli olma; bilgi sahibi olma, doğru ve dürüst, güvenilir, onurlu, kararlı, tutarlı ve dengeli olma, kendini bilme gibi toplum tarafından kabul edilen davranış kalıplarını benimseme ve ona uygun davranışlarda bulunmayı ifade eder.
İnsan akıl, vicdan, irade, düşünme ve erdemli olma sayesinde doğru ile yanlışı ayırt edebilir, ahlaki/etik davranabilir. İşte bu üstün özellikler insanı, diğer canlılardan farklı olarak hayatın bir sınav yeri olduğu gerçeğini fark etmesini sağlar.
Bu bağlamda düşünüldüğünde doğumdan ölüme kadar insan hayatının her anı bir sınavdır. Anne ve baba çocukları için, çocuklar da onlar için bir sınavdır. Düşünceler, inançlar, tercihler, kararlar, sosyal ilişkiler, kariyer, sosyo-ekonomik durum, cinsiyet ve benzeri birer sınavdır.
Birinin sorumluluğunu alma da sınavdır, birinin sorumluluğuna girme kararı da. İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Safahat’ındaki “Koca Karı ile Ömer” şiirinin şu veciz dizelerinde yer verdiği gibi, “Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, Gelir de adl-i ilâhi Ömer’den sorar onu!”
Bu hayatta verilen her mücadele bir sınavdır. Hayat sınava girmiyorum deme şansının bulunmadığı bir ömür süren gerçek bir sınavdır.
Ülkemizde en çok duyduğumuz ve bizleri meşgul eden ise, akademik/kariyer gelişimine yönelik sınavlardır. Bu tür sınavların üç boyutu vardır. Birincisi, doğuştan getirdiklerimiz, değiştiremediklerimiz yani takdiri ilâhi, ikincisi doğuştan sonra bize öğretilenler yani bilgi denilen şey, üçüncüsü ise kişinin bireysel kararları.
Doğuştan getirilenlerle öğretilen bilgi ve bireysel kararlar ne kadar çok örtüşürse farkındalıklar gelişir. Bu farkındalık kişinin potansiyelidir. İşte geliştirilmesi gereken insan özellikleri de bu potansiyelde gizlidir. Potansiyel maden cevheri gibidir. Her insanda farklı bir cevher vardır ve keşfedilmeyi bekler.
Sınav denilen şey ise, keşfedilen potansiyelin eğitilerek açığa çıkarılma düzeyidir. Burada her insandaki doğru cevheri görmek önemlidir. Cevher doğru tespit edilmezse yapılan sınavlar kişinin iyiliği, huzuru yerine bir eziyete, cezaya dönüşebilir.
Bu bağlamda, kişinin kendi potansiyelinin belirlenmesini esas alan sınavlar hariç, eleme ve sıralamayı esas alan sınavlarda, insanın başarılı olması mümkün mü? Tabi ki değil!
Tüm insanlar yetenekleri, potansiyelleri bakımından eşit yaratılmış gibi aynı sınava tabi tutulması ve bununla ilgili başarı sıralaması değerlendirilmelerinin yapılması adil değildir, insani değildir. Hem Allah’ın gücüne gider hem de sınava giren insanın.
Anlamsız sınavlarla insan bu karmaşık yapıda öyle hale geldi ki, söyledikleri düşüncelerine, düşünceleri duygularına yansımıyor. Duyguları davranışları ile tutarlı değil. Düşündüğü gibi yaşayamayan insan yaşadığı gibi düşünmeye başlıyor. Neden? Çünkü insan kendini tanımıyor.
İnsan bilmiyor ki; söyledikleri düşüncelerini, düşünceleri duygularını, duyguları davranışlarını, davranışları alışkanlıklarını, alışkanlıkları değerlerini, değerleri karakterini, karakterleri de kaderine dönüşür.
İnsan herhangi bir sınavı ne için, kimin için, hangi ideal için verdiğinin farkında değil. Her sınavın iki cihanda karşılığı olduğunun bilincinde değil.
Hayat bir sınavdır ancak sınav hayat değildir!
Buradan baktığımızda ne yazık ki, ülkemizde bazı sınavlar hayatın ta kendisi oldu. Yılda 10 milyondan fazla çocuğumuz, gencimiz, genç yetişkinimiz LGS, YKS, KPSS ve benzeri sınavlara giriyor. Bu oran ülke nüfusunun yaklaşık sekizde biri anlamına geliyor. Nüfusun geriye kalanı da öyle ya böyle süreçten ve sonuçlardan etkileniyor. Kısaca ülkemizde geleceğimiz gençlerimizi eleme ve sıralamayı esas alan bir sınav cinneti yaşanıyor. Yapılan sınavlar anlamı ve amacından sapmış durumda.
İnsan inansa da inanmasa da, kabul etse de etmese de, hazır olsa da olmasa da sınavın hayat olmadığı, hayatın bir sınav olduğu gerçeği ile bir gün mutlaka yüzleşecek ve sonuçlarıyla hesaplaşacaktır.