Nükleer gerilim
İki yıldan fazla süredir devam eden Rusya-Ukrayna savaşı küresel anlamda olumsuz etkileri beraberinde getirmiş başta Avrupa ülkeleri olmak üzere hemen her çevrenin alışılagelmişin dışında politikaları uygulamasına zemin hazırlamıştır. Küresel anlamda ekonomik, siyasi ve savunma eksenli politikalarda değişiklikler yaşanmaya başlamıştır.
Savaşla beraber vasat bulan enerji ve gıda krizleri savaştan çok uzak coğrafyaları bile etkisi altına alırken güvenlik mimarisi anlamında da yeni arayışlar hız kazanmıştır. Savaşın beraberinde getirdiği şartlar sadece bunlarla kısıtlı kalmamıştır. Yine başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünya genelinde silahlanma artış göstermeye koyulmuş, Batı medyasında sık sık üçüncü dünya savaşı senaryoları dile getirilmeye başlanmış, diğer yandan da nükleer güç kullanımı tartışmaları hız kazanmıştır.
Tarih boyunca nükleer silah, İkinci Dünya Savaşı’nın son aşamasında ABD tarafından Japonya’ya karşı kullanılmıştır. 6 Ağustos 1945’te Uranyum-235 tipi atom bombası “Little Boy” Hiroşima'ya, 9 Ağustos 1945’te Plütonyum-239 tipi atom bombası “Fat Man” ise Nagasaki'ye atılmıştır. Gerçekleşen bu nükleer saldırılar her iki şehirde de neredeyse bütün yaşamsal fonksiyonlara son vermiş ve saldırıların ortaya çıkardığı etkinin günümüzde bile devam ettiği iddiaları da her zaman tartışma konusu olmuştur.
Malum savaş, Rusya-Ukrayna boyutunu aşmış, Batı dünyası ile beraber özellikle de ABD - Rusya düellosuna dönüşmüştür. Savaşın başından beri zaman zaman gündeme gelen nükleer güç kullanımı tartışmaları son dönemlerde ise hem ABD’nin hem de Rusya’nın açıklamaları ile tehdidin boyutunun giderek attığını ortaya koymaktadır. Geride bıraktığımız haftalarda ABD Başkanı Joe Biden’ın Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile nükleer çatışmaya hazırlanma talimatı verdiği iddiaları gündeme gelmiştir. “Nükleer Görevlendirme Kılavuzu” adı verilen stratejinin geçtiğimiz Mart ayında Biden tarafından onaylandığı belirtilmiştir. New York Times (NYT) gazetesinde yayınlanan haberin ardından yaklaşık 1 hafta sonra ise benzer bir açıklama da Rusya cephesinden gelmiştir.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, yaptığı açıklamada “nükleer stratejimiz için güncelleme yaptık ve Ukrayna kaynaklı olarak nükleer savaşın Avrupa ile sınırlı kalacağı zannediliyor. Ancak ilk nükleer tuşa biz basabiliriz” ifadelerini kullanmıştır. Aktif olarak savaşan ya da savaşın tarafı olan ülkelerin, nükleer güç kullanımını doğrudan resmi makamlarca ifade etmeye koyulmaları mevcut şartları daha da kızıştırmaktadır. Diğer yandan Kuzey Kore son yıllarda sayısız nükleer silah denemesi gerçekleştirirken, İran’ın nükleer programına hız verdiği ifade edilmekte, Çin’in nükleer stoklarının on yıl içerisinde ABD ile rekabet edebilir hale geleceği ön görülürken, Ortadoğu’da da nükleer güce sahip tek ülkenin İsrail olduğu bilinmektedir.
Avrupa’nın göbeğinde üç yıldır devam eden Rusya-Ukrayna savaşının nükleere dönüşme riski her geçen gün artarken, olası bir saldırı sonrası az evvel belirttiğimiz şartlar altında dünyanın pek çok bölgesi yangın yerine dönebilecektir. Bu durum Ortadoğu’da soykırımını sürdüren İsrail’i daha da cesaretlendirebilecek ve Ortadoğu başta olmak üzere Doğu Akdeniz ile çevresini hatta Kafkaslara kadar uzanabilecek bir hattı savaşa sürükleyebilecektir.