İç cephe
Düşmana karşı en güçlü silahımız…
Yeryüzünde üretilmiş tüm silahlardan daha kuvvetli ve tesirli...
Bu yüzden Türkiye’yi geçmek isteyenler ilk önce iç cephemizi hedef aldılar. Önce bölmek, sonra küçük parçalara ayırmak, sonrada yutmak istediler.
Osmanlı Devleti böyle çöktü.
Milli mücadele dönemi böyle başladı. Önce iç cepheyi birleştirmek için harekete geçildi. Kuvayı Milliye kuruldu.
İşgalciler ise iç cepheyi yarmak için zararlı cemiyetler oluşturdu. Bu cemiyetlerin amacı Osmanlı bakiyesi olan yerlerde etnik ve mezhepsel ayrılığı körükleyerek milli birliğin önüne geçmekti.
İşgalcilerin korktuğu başına geldi ve kazanan Kuvayı Milliye oldu.
Türkiye Cumhuriyeti, ortak ülkü ve hedefler etrafında birleşenler tarafından kuruldu. Parola; “Vatan bir bütündür, parçalanamaz” ilkesiydi.
Yedi düvel arkasında bakmadan kaçtıysa bunun tek sebebi iç cephemizin sağlamlığıydı. İşgalciler için Türk milletini geçmeden Türk vatanını geçmek sadece bir rüya olabilirdi.
Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyetinin bundan sonra da aynı yol ve yöntemlerle, etnik ve mezhepsel farklılıkların kaşınarak iç cephemizin hedef alınacağını öngörmüş ve esaslı bir millet tanımı yapmıştı; “Türkiye Cumhuriyetini kuran millete Türk milleti denir.”
Nitekim öyle de oldu…
100 yıllık Cumhuriyetimizin yaklaşık 70 yılını sağ-sol, etnik ayrımcılık ve mezhepsel farklılıklarla mücadele ederek geçirdik. Sabah erken kalkan darbe yaptı, efendileri “bizim çocuklar kazandı” çığlıkları attı.
İç cephemizi tahkim etmek için verdiğimiz 70 yıllık mücadele neticesinde dünyadaki gelişmelerden koptuk. Savunma sanayi, eğitim, ekonomi gibi konulara yönelmek için başımızı kaldıramadık. Yere bakarken gökyüzünü kaçırdık… İstikbal’in göklerde olduğunu 100 yıl sonra kavradık.
Ne zaman ayağa kalkacak olsak bir musibetle karşılaştık. Altın değerindeki yıllarımız kısır kavga ve çekişmelerin kurbanı oldu. Binlerce yıllık devlet geleneği ve millet olma şuuruna sahip iken bugün hala anayasanın ilk 4 maddesinin tartışma konusu olması bunun ispatı değil mi? 100 yıl önce bedeli kan ve canla ödenerek kapanmış bir konu bugün hala tartışma konusu oluyorsa, dünyayı 100 yıl geriden takip ediyoruz demektir. Ya da takip ettiriliyoruz… Bugün Ortadoğu’ya çöreklenmiş, ülkemize gözünü dikmiş hangi emperyalist devlet bayrağını, marşını, başkentini ve milletini tartışma konusu yapıyor? Biz 100 yıl önce kapattığımız konular üzerinden kısır tartışmalar yaparken diğerleri ise boynumuza dişini ne zaman ve nasıl geçireceğinin hesabını yapıyor.
Böl-parçala-yönet stratejisiyle hareket eden emperyalistler önce bölge ülkelerini etnik ve mezhepler üzerinden birbirinden kopardılar. Birbirine sınır komşusu olanlar ezeli düşman oldular. Osmanlıyı parçalayanlar 100 yıldır bu coğrafyayı kan ve gözyaşına mahkûm ettiler. Bölgede birbiriyle barışık devlet yok denecek kadar azaldı. Türkiye olarak biz bile sınır komşularımızla 10 yılları aşan siyasi krizlerle uğraşmak zorunda kaldık.
Bölge ülkelerini birbirine husumetli hale getirenlerin sonraki hedefi ise ülkelerin içini karıştırmak oldu. Kirli elleri iç cepheden hiç çekilmedi… Irak, Tunus, Yemen, Cezayir, Ürdün, Libya, Fas, Mısır, Suriye, İran... Hiç birinde istikrar ve huzurdan eser kalmadı.
Filistin neden birlik içinde değil? İşte tam da bugünler için!
Yanı başımızda bir terör devleti kurmak isteyenler Türkiye’nin yaptığı sınır dışı operasyonlar sayesinde başarılı olamadı. Peki, vaz mı geçtiler? PKK/PYD/YPG eliyle yapamadıklarını, İsrail gibi bir terör devletinin sınırlarını genişleterek yapmayı amaçladılar. Lübnan’dan sonraki hedeflerinin Türkiye sınırı ve ardından Anadolu toprakları olduğunu hala göremiyor muyuz?
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin TBMM’de grubu bulunan veya bulunmayan siyasi partilere uzattığı el bu bakımdan tarihi niteliktedir. Düşman kapıdayken herkesin elini tetikten çekip, armudun sapı üzümün çöpü tartışmasından uzaklaşması şarttır.
Aklında Türkiye olan, kendisini Türk milletinin bir ferdi kabul eden herkesin asgari müştereklerde buluşması ve iç cepheyi tahkim etmesi vatandaşlık görevidir. Gerisi teferruattan ibarettir. Bu bakımdan Sayın Bahçeli muhataplarına, “Yol yakınken” nasihatini vermiştir. “Başka Türkiye yok” hatırlatması yapmıştır. Hedefin iç cephemiz olduğu uyarısında bulunmuştur.
Zor zamanlarda bizi düşmanın bombası değil, iç cephemizdeki husumet dalgası öldürür. Biz bir olduğumuz müddetçe, düşman sıfır kalmaya mahkûmdur.
Yol yakınken herkes bir kez daha düşünsün…