Liyakat mi? Sadakat mi?
Son günlerde bazı belediyelerdeki ihanet, yolsuzluk ve kayırmacılık iddiaları Türk kamuoyunun çok yakından takip ettiği bir konu haline geldi. Teknoloji ve bilgi çağında olup bitenlere karşı toplumsal refleks ve hassasiyet her zamankinden daha fazla oldu. Yöneticilerin ve yönetim kadrolarının liyakatleri sorgulanır hale geldi.
Son zamanlarda “Liyakat mi? Sadakat mi?” kavramlarının karşılaştırılmasını daha sık duyar olduk. Akla hemen şu soru geldi: Yöneticiler ve yönetim kadroları belirlenirken liyakat mi sadakat mi esas alınıyor? Bunlardan hangisi diğerine tercih ediliyor?
Sözlüğe bakıldığında liyakat, bir kimsenin iş verilmeye uygunluğu, yaraşırlık durumu, kifayet yani bir işi yapabilecek yeterliliği olarak tanımlanmaktadır. Bu yeterliliğin içi yetenek, eğitim, bilgi, beceri, görgü, etik, sorumluluk anlayışı ve verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak doldurulabilir.
Bir başka ifadeyle liyakat, her yaştaki insanın öğrenme süreçlerine katılarak sahip olduğu nitelikleri artırması ve çeşitlendirmesi, böylece kişinin kendi kendine yeterli hale gelmesi ve başka birilerine muhtaç olmaması anlamına gelir.
Bu bağlamda liyakat; toplumda eğitimli olanın, en iyi olanın ve hak edenin doğru kariyer kademesinde yer bulmasını öngörmektedir. Liyakat, yönetimin ve diğer kademelerin kayırma olmadan, bilgi, başarı, görgü ve yetenek kıstaslarına göre şekillenmesi durumudur.
Liyakati esas alan toplumlarda, her insanda eğitim aracılığı ile kendi geleceğini şekillendirebileceği fikri gelişir. Eğitim ile hak ettiği yere gelebilmek arasında doğrudan bağlantı kurar. Böylece eğitimli olma anlayışı yeni neslin gayesi haline gelir.
Liyakat, bireysel yetenek ve çabaların temel alındığı sosyal bir sistemdir. Bu sistemde siyasi ve ekonomik güç, aile ilişkileri ve popülerlik gibi sosyal konum özellikleri yerine işin eğitimli olana ve ehline verilmesi esastır.
Liyakati esas alan sistemde kariyer basamakları için yeterlilikleri belirleyen uygun ölçütler geliştirilir. Hak eden hak ettiği yere getirilir. Sosyal hakkaniyet savunulur. Böylece sistem içinde kayırmacılığa son verilir. Hak, hukuk ve adalet içinde kişilerin gayretleri içerisinde kariyer yollarının açık olduğu düşüncesi gelişir.
Bu nedenle liyakat sadece kamu yönetiminde değil, hayatın tüm kademelerinde dikkate alınması gereken bir ölçüt olmalıdır. Bu ölçüt çalışan ve yeteneğini kullananlara hak ettiğini elde etme güvencesi verir.
Liyakat ilkesi, anayasa ve kanunda güvence altına alınmıştır. Anayasamızın 70. maddesinde; “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez.” denerek kamu hizmetine girmede fırsat eşitliğinin tanındığı açıklanmıştır. Liyakate ilişkin ise, Devlet Memurları Kanunu’nun 3. maddesinde; “Devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında Devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır.” denilmektedir. Böylece Türkiye’de kamu personel rejiminin her aşamasına liyakat ilkesinin hakim kılınması amaçlanmıştır.
Sadakat ise, her ne olursa olsun yöneticiye içten ve samimi bağlılık olarak tanımlanmaktadır. Sadakat arayışı altındaki gizli gündem, ilgili kurumu veya yönetimi kendi kontrolüne geçirmek istemekten başka bir şey değildir. Buna bazen kadrolaşmak, bazen de günlük kullanımıyla çeteleşmek ya da paralel yapı oluşturmak denilmektedir. Son yaşanan olaylar da gösteriyor ki bu anlayış toplumun emaneti kurumları yıpratmakta ve güvensizlik ortamı oluşturmaktadır. Kurumdaki motivasyonu düşürmekte ve verimliliği azaltmaktadır.
Liyakat işi ehline vermektir. İşin ehli, işin gerekleri dışında farklı bir talep olursa, bu talebe itiraz edebilir. Bağlı olduğu şey, iş ve işle ilgili kurumsal amaçlardır. Sadakat işi adamına vermektir. İşin adamı gelen talep ne olursa olsun sorgusuz, sualsiz kabul eder ve yapar. Ancak liyakati olmadığı için eline ayağına da bulaştırır.
Buna rağmen liyakat ile sadakat tamamen birbirinin karşısında görülmemelidir. Bir elin nesi var, iki elin sesi var misali liyakatin içine sadakat neden katılamaz?
İhanet, yolsuzluk ve kayırmacılık iddiaları ile Türk kamuoyunun gündemine oturmuş belediyelerimize diyorum ki, ülke olarak kaybedecek, feda edecek, tek bir insanımız yok..! Biraz insaf, biraz nefis terbiyesi, biraz narsisizmden kaçınmak, biraz adam kayırmacılıktan uzaklaşmak, biraz sadakatten taviz vermek, daha çok liyakati esas almak ve milli ve manevi değerlere sahip çıkmak… sizi daha iyi yapar!