TÜSİAD’ın al-ver süreci

Kurulduğu tarihten itibaren sermaye gücünü kullanarak Türk siyasetine yön vermeye çalışan TÜSİAD bu girişimini kimi zaman muhtıra nitelindeki gazete ilanlarıyla kimi zamanda darbe öncesi süreçlerde izleği yol haritasıyla gösterdi.
12 Mart 1971 muhtırasından sadece iki hafta sonra 12 önemli sermaye sahibi tarafından kurulan TÜSİAD, Türk ekonomisinin dışa bağımlı hale gelmesi için yönetimdeki iktidarları baskı altına almaya çalıştı. Bu bağımlılık kimi zaman ABD güdümlü ekonomi politikalarının dayatılması üzerinden kendisini gösterirken kimi zaman da IMF’den borç alınması telkinleriyle gerçekleşti. TÜSİAD, kendi çıkarını her daim Türkiye’nin çıkarlarının önünde tutan bir yapıya sahip oldu.
1979’un Mayıs ve Haziran aylarında Ecevit hükümetine yönelik yayınladığı gazete ilanlarıyla 12 Eylül 1980’e giden sürecin alt yapısını oluşturdu. Süregelen yıllarda hükümetleri ekonomi politikaları üzerinden rehin almaya çalıştı. 1990’lı yılların başından itibaren ise bu baskı sadece ekonomik eleştiriler üzerinden değil aynı zamanda siyasi söylemlerle devam etti. İktidarlar, sermaye gruplarının siyasi telkin ve tehditlerine göre pozisyon almak zorunda kaldı. 28 Şubat 1997 darbesinin taşlarını döşeyenler yine aynı sermaye gruplarının ağzına bakanlardan başkası değildi. 57. Hükümet döneminde de TÜSİAD aynı siyasi ağızla iktidara rota çizmeye çalışan bir anlayışı devam ettirdi. 3 Kasım 2022 sonrası da farklı olmayacaktı… Aynı sermeye grupları AK Parti iktidarını da teslim almak için kolları sıvadı. Cumhuriyet mitinglerini destekleyen, Gezi Olaylarını demokrasinin mayası olarak gören, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrası OHAL uygulamalarını hedef alan TÜSİAD sahneden hiç inmedi! Sicilinin kabarıklığı ve karanlık oluşu işte bu yüzden…
Bünyesinde 4500 üye şirket barındırıyor.
İhracatın yüzde 80’ini gerçekleştiriyor.
Kamu dışı milli gelirin yüzde 50’sini oluşturuyor.
Enerji ithalatı hariç dış ticaretin yüzde 85’ini gerçekleştiriyor.
Kamu ve tarım hariç kayıtlı istihdamın yüzde 50’sini sağlıyor.
TÜSİAD üyeleriyle birlikte Türkiye ekonomisinde önemli bir alanı kaplıyor. Doğal olarak ekonomiyi etkileme gücüne sahip olduğunu düşünüyor. Elde ettiği bu güçle de siyasete yön vereceğini zannediyor. “Para bende, benim sözüm geçer” havasında hareket ediyor. Milli iradeyi parayla alınıp satılan bir eşya olarak görüyor. Açıklamalarındaki hoyratlık da buradan kaynaklıyor.
TÜSİAD’ın temsil kabiliyetine baktığımızda iş dünyasını ve ekonomiyi temsil ettiğini söyleyebiliriz. Türkiye’nin önemli bir sermaye gücünü oluşturan sivil toplum örgütünden öncelikli olarak ekonominin daha iyi noktalara ulaşması, dışa bağımlılığın azaltılması, istihdamın artırılması, yerli üretimin hız kazanması gibi katma değer üreten öneriler sunması beklenir. Bu önerileri de siyasi iktidarlar ve onların ilgili kurumlarıyla eş güdümlü olarak hayata geçirmesi istenir. Ancak TÜSİAD böyle bir tavır almaktan öte ekonominin negatife evirilmesi için çaba sarf eden bir görüntü veriyor. Yargının konusu haline gelen soruşturmaları eleştiri konusu yaparak, terörle mücadele kapsamında atanan kayyumları hedef alarak, siyasetçilerin tutuklandığına vurgu yaparak, ihraç edilen teğmenlere atıfta bulunarak dışarıya mesaj veriyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir Alman dergisine, “Türkiye’de can ve mal güvenliği yok” diyerek yaptığı şeyi aynen tekrar ediyor. Ekonomi üzerinden olumsuz bir tablo çizen TÜSİAD Merkez Bankasının artan rezervlerinden, rekor kıran ihracat oranlarından ve enflasyondaki aşağı ivmeden neden bahsetmiyor? Mesele demokratik tavır ise tablonun pozitif tarafını neden görmüyor ya da görmek istemiyor?
TÜSİAD kimi temsil ediyor?
İş dünyasını ve milyonlarca işçiyi temsil ediyorsa; işçinin asgari yaşam koşullarını yükseltmek için kar oranından biraz daha vazgeçip işçiye yansıtmalıdır. Özgür Özel’in boykot çağrısına karşılık vermek istiyorsa da bünyesinde asgari ücretle işçi çalıştıran şirketlerin listesini kamuoyuyla paylaşmalıdır.
Muhalefeti temsil ediyorsa; millet iradesinin ne olduğunu öğrenmek ve de boyunun ölçüsünü almak için hali hazırda mevcut olan 168 siyasi partinin yanında 169’cusu olarak yer almak için başvuruda bulunmalıdır. Ya da MHP lideri Sayın Bahçeli’nin ifade ettiği gibi CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının tartışıldığı şu günlerde TÜSİAD Başkanı da aday olarak bu sürece dahil olmalıdır.
TÜSİAD, CHP ile aynı ifadeler üzerinden sistem eleştirisi yapıyor ve “sizinle aynı düşüncedeyim” diyor. Üstelik TÜSİAD’ın açıklamaları CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmamoğlu, Yavaş ve bazı marjinal partilerce desteklenip takdir ediliyor. CHP’nin olası adaylık sürecinin yaşandığı bir dönemde buna paralel olarak nasıl bir al-ver sürecinin yaşandığı da herkes tarafından merak ediliyor. Milletin, memleketin derdinde, acısında, sevincinde perdelerini çekip ölü taklidi yapan TÜSİAD, mesele muhalefetin arkasına rüzgâr olmaya gelince neden kasırga kesiliyor?