Tarımda eğitim, sessiz devrim
Medeni yaşamda meslekler ihtisası, ihtisas eğitimi zaruri kılmıştır. Rasyonel düşünce, eğitimsiz üretimin mümkün olamayacağı varsayımıyla meslekler ve ara eleman ihtiyacına göre meslek eğitimleri planlamıştır.
Bu gün ülkemizde de ticaret ve sanayide geldiğimiz nokta, bu konularda gerek okul, gerek kurs, gerek staj ve meslek içi eğitimlerle iyi-kötü yol aldığımızı görüyoruz. Nasılsa uğraşanı çok diye olsa gerek; tarımda eğitimi hiç düşünmüyoruz.
Maalesef tarıma bakış açımız, toplumumuzda, ziraat mesleğinin en üst eğitimini almışlara bile pek farklı değildir. Bunun en başta gelen sebeplerinden biri ziraat mühendislerinin toplumun eğitim seviyesi düşük, ve kalabalık kesimiyle haşır neşir olmasıdır.
Yozgat’ta bir çiftçi çocuğu olarak dünyaya geldim ve bir çiftçi çocuğu olarak, tarımın zorluklarını ve problemlerini ziraat fakültesi okulu öncesinde ve sonrasında; teorik ve uygulamasını yaşadıkça hakiki mühendisliğin tarımda olduğunu anladım. Tarımın, toprak, su, gübre, tohum, hava, bitki cinsleri ve bunlarla ilgili pek çok bilinmeyenin çözümü, çok bilinmeyenli denklemlerden de zor bir mühendislik işi olduğunu öğrendim.
Mesleğinin en üst seviyesinde eğitim görmüş ziraat mühendislerinin dahi çözümünde zorlandığı tarımda çalışan, ama bir gün değil, bir saat dahi eğitim görmemiş çiftçilerimizin AB şartlarında, kalite ve miktarlarında üretim yapabilmeleri mümkün müdür? Ülkemiz ziraat fakültelerinde eğitim standardı ve terim birliği var mıdır? İyi bir ziraat mühendisinin iyi bir eğitimci olması her zaman mümkün müdür?
Bu işin mutfağında olan biri gözüyle, ziraat mühendisleri arkadaşlarımın çiftçilerle konuşurken zorlandığını gördüm. Sorulara, çözüm tekliflerine ve çiftçi için zor olan konuları anlatmak için eğitim formasyonu alması gerektiğini düşünüyorum.
Kendisinden kan ve idrar tahlili isteyen doktora şüpheyle bakan çiftçinin, önce toprak tahlilinin ne olduğunu öğrenmesi gerekmez mi? Toprak tahlili yapmadan, mahsulün ihtiyaçları bilinmeden kullanılan gübrenin maliyetlere yüklediği yükün haricinde, toprak vasfının bozulması, çoraklığın artması, mahsul kalitesinin düşmesi ve neticede fakirleşme kaçınılmaz olmaktadır.
Israrla diyorum ki; çiftçilerimize yapılabilecek en büyük destek, teşvik, sübvansiyon, adına ne derseniz diyelim, eğitim, eğitim, eğitim…
Çiftçimizin toprak işlemeden sonra yaptığı en büyük hatalardan biri de sulamadır. Sebebi ise eğitimsizlik. Çünkü kapilarite yani kılcal damarlarda suyun hareketi bilinmeden su-toprak, su-bitki ilişkisi anlaşılamaz.
Televizyon programlarında tribünlere oynayanlar yüzünden bazı güzel fikirleri de kaçırıyoruz. Bütün karamsar tabloların yanında bence tarım ve hayvancılığımızın önü açık; aşırı kollanma, insanları tembelliğe ve verimsiz çalışmaya yönlendirir. AB tarafından hayvansal ürünler ithal tazyiklerine dayanabilirsek mevcut fiyatlar hayvancılığımızı kamçılayacak seviyede olacaktır.
Çiftçimizin en zorlandığı konuların başında zararlılarla mücadele gelmektedir. Yetiştirdiği mahsulü bile doğru dürüst tanımayan çiftçimizin ona musallat olan gözle görülen, görülmeyen yüzlerce canlıyı ve onları yok edecek çare ve ilaçları bilebilmesi imkânsıza yakındır.
Toprak işleme, tohum, gübre, ilaç, sulama, işçilik, hasat ve pazarlama giderleri maliyeti oluşturan kalemler olup ürün miktarına böldüğümüzde çıkan rakam bize maliyet fiyatını verecektir. Çiftçinin kazancı ya birim maliyeti düşürmek veya ürün miktarı çoğaltmakla mümkündür. Maliyetleri düşürüp, birim alandan daha çok ürün almanın yolu da bilgi ve eğitimden geçmektedir.
İnsanlara iş ve aş temini siyasetin birinci meşgalesidir. Problemleri artmış şehirlerimizi kırdan göçenlerle daha da içinden çıkılmaz hale getirmeden onları eğiterek iş ve aş sahibi yapmanın yolunu bulmalıyız. Bu sorumluluk, iktidarı ve muhalefetiyle yalnız siyasilerin sırtında değildir. Şüphesiz idari ve hukuki yetki itibariyle Tarım Bakanlığımız, TBMM Tarım Komisyonu, ilgili fakülteler STK’lar, odalar, belediyeler ve birlikler sırasıyla sorumluluk almalıdır.