Tarımda "liyakat" ve "eğitim"
Coğrafi yapımız, toprak, iklim ve diğer parametreler dikkate alındığında her gün tarımı konuşuyor ve tartışıyor olmamız gerekirken ne yazık ki; enflasyon, TÜİK verileri ve işsizlik oranları açıklandığında, ithalat yapıldığında ve üretilen ürün değerini bulamadığında gündeme geliyor ve tarımı konuşmaya başlıyoruz.
Tarımdaki sıkıntılar: Tarım politikaları, maliyet arttırıcı unsurların çözümlenememesi, ihracat eksikleri, mazot fiyatları, tarım arazilerinin parçalı ve dağınık olması, tarımsal üretimde verim ve kalitenin düşük olması, desteklemeler, sulanabilen arazi miktarının azlığı ve mevcut su kaynaklarının etkin kullanılamaması gibi sayılabilir. Bunların yanı sıra içimize bir virüs gibi giren liyakatsizliği ve ihmal ettiğimiz, değersizleştirdiğimiz tarım eğitimini de görmemiz gerekmektedir.
Tarımda liyakat ve uygulamalı eğitim konusu yıllardır beynimi meşgul eden, beni zorlayan bir konu olmuştur. Ya ben konuyu çok abartıyorum ya da işin ciddiyetini ifade etmekten acizim.
Tarımda ciddiyet eksikliği tehlikelidir. Anlık kararlar, anlık cümleler ve anlık işlerle yürüyen günü kurtarma anlayışı bir kenara bırakılmalıdır.
Tarımsal üretimin, verimin ve kalitenin arttırılmasında kibrit çöpü kadar ışık saçamazken; kendimizi olimpiyat meşalesi sanır olduk.
Ne oluyor bize?
Şu ana kadar gündeme almayı ihmal ettiğimiz, düşünemediğimiz eğitim; tarımsal üretimin, verimin ve kalitenin arttırılmasında ilk basamaktır.
Bugün Türkiye’deki 201 üniversitenin (129 devlet, 72 vakıf) 44’ünde ziraat fakültesi bulunmaktadır. Bu fakültelerin büyük çoğunluğu ihtiyaçtan çok, politik nedenlerle açılmıştır. Üzücüdür ki kalite aynı oranda düşmüş, ciddi bir ziraat mühendisi enflasyonu yaşanmıştır.
Ziraat fakülteleri, tarımsal eğitim veren meslek yüksekokulları ve tarım meslek liseleri(?). Ülkemiz tarımına ve geleceğimizin teminatı olan öğrencilere eğitim veren bu kurumlar gerçekten ülkemiz tarımına yakışır düzeyde bir eğitim verebiliyorlar mı?
Ülkemizdeki 44 ziraat fakültesi sürekli olarak mezun vermektedirler. Ancak devlet kademelerinde istihdam/mezun oranını ele aldığımızda mezunların tamamının devlette çalıştırılmaları olanaksızdır. Oysa ki özel sektörde kendilerine daha iyi iş imkânı olmasına rağmen birçok ziraat mühendislerinin KPSS’ye odaklanması, “devlete kapağı atayım” düşüncesi olayın başka bir çıkmazıdır.
Tarımda çalışan, araştırma yapan, bilim insanlarına hak ettikleri değeri verebiliyor muyuz?
Tarımla alâkalı, farz edelim ki kırsal kalkınma ve kooperatifçilik konusunu anlatan bir prof. dr.’u konferansa davet ettiğimizde; bu kişiye beş kuruş para vermez, hatta yol parasını kendi cebinden ödetiriz. Ve bizler bu olaydan rahatsızlık duymaz hale gelirken; Müslümanlığı ve Peygamber Efendimiz'in(s.a.v) sünnetini nasihat olarak anlatan aynı vasıftaki din adamlarını 40-50 bin TL’ye televizyon programına ve konferansa getirir hale geldik. Oysa ki İslam dinini Peygamber Efendimiz'in(s.a.v) sünnetini nasihat olarak anlatan insanların para almamaları gerekir. Tarıma ve tarım eğitimine bakış açımızın başka bir çıkmazıdır.
Çiftçilerimize yapılabilecek en büyük destek, teşvik, sübvansiyon, adına ne derseniz diyelim, uygulamalı eğitim, eğitim, eğitim…
Türk çiftçisinin eğitiminde en önemli unsur, ziraat mühendisleridir. Ziraat mühendisleri, çiftçi ile ne kadar az buluşursa, Türk çiftçisinin eğitimi de o kadar ertelenmektedir.
Bir de şu var: Gözümüzün önünde böyle durumlar varken, susacak mıyız, konuşacak mıyız?
Her şey olup bittikten sonra konuşmanın pek faydası olmayabilir; konuşacaksak, şimdi konuşmalıyız.
Ülkemiz tarımını mutlu günlere ulaştırmak için gece gündüz çalışan, yüce ülkülere kendini adayan, vazgeçmeyen, liyakat sahibi; yöneticiler, bilim insanları, ziraat mühendisleri ve araştırmacıların önünde saygıyla eğilirim.