Ülkemiz tarımında risk yönetimi
Son yıllarda ülkemizde meteorolojik karakterli doğal afetlerin sayı ve şiddetlerinde önemli artışlar oldu. Bu artışların bilindik sebepleri arasında küresel ısınma ve sera etkisi de vardır. Bu etkilerin sonuçlarından biri olan kuraklık, en büyük risktir. Susuzluğun meydana getirdiği kuraklığa önlem alınmadığında ülkemizi felaketlerin beklediği bilinmelidir. Şu anda bile “su” bitmeyecek bir madde olarak görülüp bilinçsiz bir şekilde hoyratça kullanılmaya devam edilmektedir.
Ülkemizde su nereye gidiyor? %74’ü (34 milyar m3 ) tarım, %11’i (5.1 milyar m3 ) sanayi ve %15’i (6.9 milyar m3 ) içme ve kullanma suyu olarak gidiyor diyebiliriz.
Kuraklığın ikiz kardeşi sel, hemen arkasından fırtınalar ve kasırgalar… Önce aşırı sıcaklık değişimleri, arkasından don, dolu gibi riskler bu yıl çiftçilerin adeta kâbusu oldu.
Aşırı sıcaklık değişimleri, don, dolu gibi risklerin şiddeti de gün geçtikçe artmaktadır. Farklı bölgelerde, farklı ürünlerde ve farklı doğal risklerin etkisi ile oluşan büyük maddi kayıplar ülkemiz tarım ekonomisini de büyük ölçüde tehdit edecek gibi de görünüyor.
Dolayısıyla önümüzdeki süreç içerisinde düşüncem, görülen bu doğal risklerden dolayı çiftçilerimizin zor anlar yaşayabileceği yönündedir.
Zor anlar; aşırı sıcaklık değişimleri, don, dolu gibi riskler gibi doğal afetlerle başlayıp hasat sonrası beklenenin çok altında meydana gelebilecek verim düşüklüğü ve çıktı olarak alınan balya ve samanda görülen ciddi oranda azalmalar olarak düşünüyorum. Dolayısıyla bu olası senaryo sonuçlarının tüketiciye yansıması ise farklı bir boyutta olacaktır.
Her zaman belirtmeye çalışıyorum, tarımsal faaliyetler içerisinde bulunan çiftçiler güçlü olmak zorundadır. Çünkü tarım diğer sektörler içerisinde doğal, ekonomik, sosyal, siyasal, teknolojik ve kişisel risklerden en çok etkilenen sektördür.
Bu nedenle gelişmiş ülkeler yıllardır uyguladıkları tarımda tam korumacılık politikalarını “Tarımda Risk Yönetim Programları” ile uygulamaya koyarak, tarım sektörünü sayılan riskler karşısında sürekli ve çok yönlü desteklemektedirler.
Bizim ülke olarak bu boyutta tarıma farklı bir bakış açısı kazandırmamız gerekli. Ülkemiz çiftçilerinin sihirli dokunuşlara ihtiyacı var. Bu yönde tarımsal destekler ayrılarak, tarımın ne pahasına olursa olsun, “korunacak sektör” olduğunu ortaya koymalıyız.
Risk yönetim programlarında korumacılık esas olmakla beraber, biz üretimin yanında depolama, satış ve özellikle ihracat korumacılığına da ağırlık vermeliyiz. Bizim ülke olarak tarımsal alanlarımızda sürdürülebilirliği hedeflememiz şiddetle gereklidir. Ayrıca gıda güvenliği, sağlıklı bir çevre ve risk transferi gibi prensiplerimiz olmalı ve bu prensiplerden asla ödün vermemeliyiz.
İklim koşullarından ve meteorolojik doğal afetlerden en çok etkilenmekte olan tarım sektörü “üstü açık fabrika” olarak tanımlanır. Dolaysıyla bütün sektörlere baktığımızda, meteorolojik karakterli doğal afetlerin etkilerinde tarım sektörünün çok özel bir konumu ve önemi olduğunu görürüz.
Ülke olarak doğal risklerin etkilerini daha onlar felaket haline gelmeden teknik önlemlerini alarak, önemli ölçüde azaltmalıyız. Kuraklık riski karşısında minimum su harcayan sulama sistemlerinin kullanımı, az su tüketen bitki desenine ve bodur meyveciliğe yönelme bunlardan birkaçıdır. Ayrıca don riskine karşı ısıtma ve yağmurlama sistemleri, dolu ve fırtınaya karşı koruma örtüleri ve ağları, dolu ön uyarı sistemleri Bunların yanı sıra biyoteknolojinin eseri olan; don, dolu ve fırtınaya dayanıklı bitki çeşitlerinin geliştirilmesi şeklindeki kültürel önlemler de risk yönetim teknikleri içinde uygulamaya dönük çalışmalarımız arasında olmalıdır.
Bu çalışmaların ışığı altında temel parolamız “tarımsal modernizasyon” olmalı. Dolayısıyla bu yönde bakış açımız sürdürülebilirliğin yanı sıra, “teknolojik ilerleme ve verimlilik” olmalıdır.
Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS)’na girecek öğrenci kardeşlerime başarılar diliyorum. Sonuçlar açıklandığında tercihlerinizi üretimden yana kullanmanızı tavsiye ediyorum. Bir zamanlar ana-babalar “damadım veya gelinim ziraat mühendisi olsun” derlermiş. O prestijli günler tekrar gelecektir. Ben bekliyorum, bilgilerinize…