20 Eylül 2024
weather
23°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkçe Düşün
İstanbul
HAFİF YAĞMUR
23°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Koronavirüs salgınına karşı tarımsal bir model -2

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Uzmanlara göre, bu virüsün ana merkezi organlarda akciğerdir. Akciğer neminin yüksek olmasından dolayı virüs buraya yapışıp asılı kalmaktadır.

İnsan vücudunda nemlilik, kuruluk, soğukluk ve sıcaklık olmak üzere dört olgu vardır. Bu olguları tarımla ilişkilendirdiğimizde güneş, hava, toprak ve su olarak kabul edebiliriz. Bir tohum düşündüğümüzde bu olguların hepsine ihtiyacı vardır. Bu olgulardan biri eksik olduğunda yan etkiler görülmeye başlanır. Bu etkiler tohumun gelişmesindeki aksaklıklardan başlayıp, verime kadar gidebilir. İnsanoğlu için de aynı şekilde bu olgular vardır. Bu olguların eksikliğinde vücut direnci zayıflar ve hemen etkisini gösterir.

Biz nasıl ki kaliteli bir bitki yetiştirip, verimi arttırmak için; toprak hazırlığından başlayıp, her şeyden ari bir tohum, beslenme ve bakımlarına dikkat ederek, bitkilerin bünyelerine alacakları besin formları ile etkileşimi sağlayarak bitkimizin bünye direncinin güçlü olmasını, hastalıklara ve zararlılara karşı dayanıklı olmasını isteriz.

Bitkilerdeki güçlü direnci, yabancı otlara karşı daha rahat görürüz. Güçlü bir bitki yabancı otları baskılar, onlara yaşama alanı tanımaz. Böylesi durumlarda çoğu zaman ilaç kullanmamıza gerek de kalmayabilir. Bitkilerdeki bu durumun karşılığını insanlarda yeme-içmenin ve alışkanlıklarımızın, organların tamamını etkilediğini söyleyebiliriz. Yediğimiz gıdalarda 1- Hazım ağızda, 2- Hazım midede, 3- Hazım bağırsaklarda, 4- Hazım karaciğerlerde ve 5- Hazım hücrelerde olur. Dolayısıyla nasıl beslendiğimiz kadar, nelerle beslendiğimiz, beslendiğimiz gıdaların nasıl yetiştirildiği ve bünyelerinde neleri taşıdığı da oldukça önemlidir. Bünyelerinde masum görünen zehirleri taşıyor olabilirler. Bunlar son derece önemli ve hassas konulardır. Hipokrates’in; “Yiyecekler ilacınız, ilacınız yiyecekleriniz olsun” sözü, öylesine söylenmiş bir söz değildir.

Bu virüsün diğer virüslerden pek farkı yok gibi. Önümüzdeki süreçlerde de daha farklı formda kovidlerin çıkma ihtimali yüksektir. Dolayısıyla bağışıklığımızın güçlü olması çok önemlidir. Bağışıklığı zayıf olan bir insan grip virüsünü aldığında, zayıf düşüp o insanın kaybedildiği de bir gerçektir. Bizim burada bağışıklığımızı kuvvetli tuttuğumuzda vücudun bu virüsü yenebilecek güçte olduğunu bilmemiz gerekiyor.

BU SÜREÇTE TARIM BAKANLIĞI NELER YAPABİLİR/YAPMALIDIR?

Bizler, ülkemiz tarımında örgütlenmiş bir yapıda (üniversiteler, STK’lar, üreticiler ve Bakanlık) tek ses olarak hareket etmeliyiz. Kişisel kaynak ve potansiyellerimizi daha etkin ve verimli kullanmalıyız. Bu aşamada bir beklenti içine girmeden, kendi göbek bağımızı kendimizin kesmesi gerektiğini görmeliyiz. Tarımda, Batılı güç ve sermaye odaklarının, hatta üyesi olmak için gayret içinde olduğumuz Avrupa Birliği’nin öneri ve dayatmalarına göre hareket etmemeliyiz. Biz dünyadaki gelişmeleri bilerek, takip ederek tüm paydaşlarla birlikte kendimizin katkısıyla ulusal ve milli politikalar üretmeliyiz. Unutmayalım ki, Kovid-19 adlı bu virüs sürecinin daha önce hiç tecrübe etmediğimiz için bizleri derinden etkileyecek ve en başta ekonomik sonra psikolojik sonuçları mutlaka olacaktır. Görünen o ki, bizler Kovid-19 ile aylarca yaşayacağız. Suni önlemler yerine; kökten çözümler üretmeliyiz. Bizim buradaki asıl gayemiz, sivrisinekleri öldürmekten ziyade bataklığı kurutmak olmalıdır.

GEÇ FARK EDİLEN GERÇEKLER

Bir diğer durum da, bizim beslenme şeklimizin gözümüzün içine baka baka değiştirilmesidir.

Mutfak masalarımızda Amerikan köfteleri, patates kızartmaları, kahverengi, sarı içecekler. Bizlere zengin ve kaygısız bir yaşamı simgelediği düşündürüldü. Toplumun ve özellikle çocukların kafasına adeta perçinlenerek bu gıdalar işlendi.

Sahte doyumluluğu yaşamış olarak bizler Batı tarzı yaşama, Batı tipi beslenmeye ve Batı tipi tarım ve gıda ürünlerine farkında olmadan geri dönülmez bir talep oluşturmuş olduk. Bizler eski alışkanlıklarımız olan oturarak, sakince yemek yeme kültürlerimizi terk ederek; sözde modern yaşamın gereği olarak ayaküstü telaş içinde yemek yemeye, tıkınmaya alıştırıldık. Bu süreç bizim için toparlanma, kendimize gelmek için büyük bir fırsat, vücut direncimizi güçlendirerek virüsleri yenebiliriz. Hem ülkemiz tarımını hem de ülkemizin direncini güçlendirerek dünya ülkeleri arasında yerimizi alabiliriz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *