20 Eylül 2024
weather
23°
Twitter
Facebook
Instagram
Türkçe Düşün
İstanbul
HAFİF YAĞMUR
23°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Çiftçinin sesi kesilirse, ülke tarımının nefesi kesilir

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

"Tarım ve gıda” ülkemiz için yüksek stratejik değer taşıyan ekonomik sektörlerdir. “Çiftçilik” ise bütün bu işleri, âdeta karınca misali, sessizce yürüten sabırlı insanların oluşturduğu topluluktur.

Tarım konusunda yıllardır ciddi bir farkındalık sorunu vardı ve bu mutlaka çözülmeliydi. Pandemi bu konuya yardımcı oldu diyebilirim. Bu süreçte kamuoyu “tarım-gıda” ve “çiftçilik” ile daha fazla ilgilenir oldu.

Ülkemiz nüfusu 83 milyon, bir de 5 milyon olduğu tahmin edilen mülteciler ve yaklaşık 40 milyonun üzerinde yabancı turist var. Bu insanlar bereketli topraklarımızdan çıkan ürünlerle besleniyor. Bütün bunların arkasında, topraklarımızı elleriyle ilmek ilmek ören Türk çiftçisi var! Sayısız dertleri ve sıkıntıları omuzlarında taşıyan bu insanlar, salgın sürecinde bile üretmeye devam ettiler.

Çiftçiler bu toprakların en sahipsiz, en yalnız ve en garip topluluğu… Sanki sadece ülkenin “üretim doktrini”nin içinde bir yerleri var… “Üretmek” ve “fedakârlık” söz konusu olduğunda gözler hemen onları arıyor. “Nerede bu çiftçiler?” diye… Oysa “kazanmak” ve “imkânı adil paylaşmak” denilince bir anda çiftçiler “en alttakiler”e dönüştürülüyorlar.

Tarımsal girdilerin pik yaptığı dönemlerde üretim kolay değil, çok zor! Yüksek maliyetler altında ezilerek, üstelik piyasa şartlarının belirsizliğine ve ülke tarımının kanayan yarası her defasında üzerine durduğumuz, üretim planlaması sorununa rağmen. Türk çiftçisi “üretiyor”, Türk çiftçisi açıkça herkese “Ya bu deveyi güdeceğiz ya bu deveyi güdeceğiz” diyor. Türk çiftçisinin bu diyardan gitmek gibi bir niyeti yok!

İsterler ki, Türk çiftçiliğinin “geleceği bizim elimizde” olsun. İsterler ki, çiftçi ailelerinin tüm dünyası “tarla, ev ve ahır” olsun. İsterler ki hep ‘külfet’i çiftçiler taşısın…

Ülkemiz tarımında yaşanan olaylara ve çiftçilerimizin durumuna bakıldığında “Kör kuyuya düşen eşeğin” hikâyesi geliyor aklıma, bu hikâye kısaca;

Bir gün, bir köylünün eşeği kuyuya düşer. Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır. En sonunda adam, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkarmaya değmeyeceğine karar verir.

Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser. Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, adam kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.

Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!

Tarımsal girdilerin yükü, krediler ve borç makasının giderek açılması gibi durumlar üretim sürecinde üzerimize toprak gibi atılacaktır. Kuyudan çıkmamızın sırrı, bu toprağı pisliğiyle beraber üzerimizden silkeleyip bir adım daha yükselmekle olacaktır. Ülkemiz tarımının sıkıntılarının her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.

Ülkelerin gelişmişlik ölçülerinin başında tarım gelir. Gelişemeyen ülkelerin tarımına bakarak ekonomilerini değerlendirebiliriz. Sıkıntı varsa da temel sorunun tarımdan kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Dolayısıyla ülkemiz çiftçilerini güçlendirmeden, öncelikle tarımı sonra sanayi ve hizmet sektörlerini geliştiremeyiz.

Ülkemizin kalbi “tarım sektörü” dür. Bu durumda kalbi iyi atmayan, kan dolaşımını yeterince sağlayamayan vücutta; hücrelerin, dokuların ve organların yeterince beslenemeyeceği, gelişemeyeceği bir gerçektir. “İyi atmayan bir kalbe sahipseniz, ekonomik olarak gelişmeyi beklemeyin.

Çiftçiyi değersiz görmek, ülke tarımını, aslında ekonomik büyümeyi önemsememek demektir. Son söz; çiftçinin sesi kesilirse, ülke tarımının nefesi kesilir!

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *