Zorluklarla mücadele milli bir meseledir!
Salgınla mücadelede Allah’a şükür belli bir mesafe aldık. En azından psikolojik olarak rahatladık.
İnşallah aşılamada yakaladığımız başarı ile de hayatımızın kısmen de olsa normalleşeceği bir sürecin içerisine gireceğiz. Dileğimiz en kısa sürede hem ülkemizin, hem de bütün dünyanın salgından tamamen kurtulması…
Hayatımızın normalleşeceği, eli ekmek tutan herkesin işine gücüne bakması, geleceğimiz, umutlarımız olan çocuklarımızın okullarına başlaması ve konu komşu eş dost birbirilerimize rahatça gidebileceğimiz günlerin gelmesi temennilerimiz arasındadır.
Derken kurban bayramı da yaklaştı. Konu komşu eş dost birbirine rahatça gidebilecek. Köyle bağlantısı olanlar, köylerine gitme hazırlıkları içerisinde olacaklar. Belki de birçoğumuz kurbanı köylerimizde (genellikle tercihimi bu yönde kullanırım) anne-baba kardeşlerimizle birlikte keseceğiz. Bayram süresince köylerde bir canlanma bir insan bereketi olacak, tabi ki köylüden gıda ihtiyaçlarımızı (köy peyniri, çökelek, manda yoğurdu, bulgur vs.) temin edeceğiz. Öncelikle köyün ekonomisine sonra köylü en yakın kasabaya, kasaba ilçeye derken ticarette tekrar canlılık yaşanacaktır. Umudumuz bu yönde…
Birçok dünya devletine göre daha iyi bir şekilde salgının üstesinden gelmeye çalışıyoruz. Salgın süreci bize çok şey öğretti; “başta sağlıkta özellikle de gıda da kendi kendine yetebilmenin hayati bir önem taşıdığını, üretmenin ne kadar kıymetli bir meziyet ya da beceri olduğunu öğrendik.” En önemlisi de aslında bizlere “zorluklarla mücadelenin milli bir mesele” olduğunu bir kez daha öğretti.
Salgın sürecinde sağlık sisteminin yetersiz olduğu ülkelerde bırakın tedaviyi hastaların tecrit dönemleri yaşadığını, bakım evlerindeki insanların kaderine terk edildiğini gördük. Sağlık malzemeleri, dezenfektan gibi salgınla mücadelede mutlak gerekli ürünler için ülkelerin korsanlık yaptığını, uluslararası ticaret kurallarının bir anda rafa kaldırıldığını basında izledik.
“Salgının ilk başlangıç döneminde insanların ilk aklına gelen şey gıda stoku oldu.” Dolayısıyla ilk boşalan market rafları, gıda reyonları oldu. Hem panik hem de bunu fırsat olarak gören birçok üretici ülke, tarım ürünleri ihracatını yasakladı ya da sınırlandırdı. Ülkemizde her ürünün üretilmesi gibi bir durum yok ancak, “stratejik ürünlerin üretilmesi gerektiği ve ithalat yaparken de minimum bağlılık göstermemizin gerektiğini anladık.” Paramız olsa dahi bu gibi süreçlerde zorunlu ihtiyaçlarımızı karşılamada sıkıntı yaşayacağımız ya da daha fazla bedel ödeyeceğimiz gerçeğiyle yüz yüze geldik. “Salgın sürecinde özellikle tarım ürünlerinin fiyatlarının tüm dünyada görülmemiş seviyelere çıktığına şahit olduk.”
Hayatımız normalleştiğinde “bu yaşananları unutmayacağız ki, bir daha karşımıza çıktığında aynı sıkıntıları yaşamayalım!” Küresel boyutta yaşanılan salgın sürecinde ülkemizin gıda sıkıntısı çekmeden bu süreci atlatmasını sağlayan ise “salgının her türlü olumsuzluklarına rağmen üretimden vazgeçmeyen, işini ihmal etmeyen, işine dört elle sarılan fedakâr, cefakâr Türk çiftçisidir.” Gelecekte de karşımıza çıkabilecek “salgında, savaşta, her türlü boykotta küresel anlamda bizi tehdit edecek, engelleyecek krizlerde gıda güvenliğimizin teminatı yine Türk çiftçisidir.”
Dolayısıyla Türk çiftçisinin üretimde daha güçlü olabilmesi için bizim yapmamız gereken çiftçilerimizi bolca takdir etmemizin yanında, ekonomik olarak ta desteklemek olmalıdır. Bizler yine çiftçimizi övelim, teşekkür edelim bunları yapmak erdemdir. Unutmayalım ki hiçbir güzel söz çiftçinin finans sorununa çare üretmeyecektir. “Güzel bir söz gübre ve ilaç bayisinde çözüm olmayacaktır.” Çiftçi yürürken artık topallıyor, canı yana yana üretmeye devam ediyor! Bunun bilinciyle “bundan sonra çiftçiyi-üreticiyi korumak ve tüketiciyi kollamak adına somut adımlar atmalıyız.”
Ülkemizin tarım potansiyelini iyi analiz etmeliyiz. Dışarıya bağımlı olmayan, plan ve programlara yerli müdahalelerde bulunulabileceğimiz bir tarım olgusuna ihtiyacımız var. Küresel anlamda başta komşularımız olmak üzere “ABD ülkemizden son derece rahatsız, bunun da nedeni ülkemizin artık ABD’ye biat etmemesidir.” Amerikan felsefesinde biat etmeyene yer yoktur. Ülkemiz giderek palazlanmaya başlamış, başta 15 Temmuz darbe girişimi olmak üzere Irak, Suriye, Libya ve kıta sahanlığı vb. olaylar gözümüzün açılmasına vesile olmuştur.
Tarımda söz sahibi karar vericiler belirli bir noktada fikir birliğine varmış olmalı, hatta varmalıdırlar. “Vefa ve liyakatin ayrımını yaparak, liyakatin istihdam edildiği bir tarım ülkesi olmak zorundayız.” Ülke tarımına sadakatle hizmet edecek, tutarlı, konusunu iyi bilen, ortaya alternatifler koyan, somut ve bilimsel verilerle tecrübesini paylaşan, çalışkan, heyecanlı, şerefli, izzetli vatan evlatlarına yöneticilik şansı vermeliyiz.
Son söz: Bilindiği gibi nitelik nicelikten önemlidir ve marifet iltifata tabidir.