23 Aralık 2024
weather
6°
Twitter
Facebook
Instagram

Tarımda aynı dili konuşabilmek

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Önemli olan birbirimizi anlamamız. Tabii bu, aynı dili konuşursak başarabileceğimiz bir durum. Başka türlü birbirimize yabancı kalırız. Bunu hiçbirimiz istemeyiz. O hâlde aynı dili konuşursak çözemeyeceğimiz sorun kalmaz. O zaman da bizleri (tarım sektörü ve paydaşları) kimse tutamaz. Biliyorsunuz bunu değil mi?

Tarımda aynı dili konuşabilmek çok önemlidir. Ne yazık ki 2005 yılından bu zaman kadar, hatta veteriner hekim olmasına karşın Sayın Mehdi Eker Bey döneminde dahi aynı dili konuşamadı tarım camiası. Dolayısıyla da yetkiyi kullanma ve tarımı yönetme zorluğu her dönemde çekilmiştir. Bakanlarla ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızı eleştirmişimdir. Vahit Kirişci Bey’i atadığındaysa Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür etmiş ve sevgili Kirişci’nin sadece Bakanlık makamını değil 20 yıl boyunca neden bir ziraat mühendisi atanmıyor olmasını dert edinen insanları temsil ettiğini de çeşitli platformlarda belirtmiştim. 

Ülkemiz tarımının sorunlarını gündeme almayıp âdeta yokmuş gibi davranmak, ülke tarımının sorunlarını görmezden gelip ertelemek ortak tarım dilini konuşamamaktan kaynaklanmıştır. “O kadar sorun varken yalnızca sorunları öteleyerek, görmezden gelerek ve kangrene dönen bu sorunları, üst makama veya mevkiye doğru raporlama yapmayıp, her şeyin güzel ve sorunsuz olduğu söylenerek bu zamana kadar gelindi.” (Söz konusu tarımsal güzellemeler ilçe tarım müdürlüklerinde başlar, il tarımlarda bestelenir, daire başkanlıklarında ve genel müdürlüklerde makam ve güfte tamamen değiştirilerek sunulur.) Dolayısıyla ülkemiz tarımında kronikleşen sorunların üzerine yeni sorunlar sürekli eklenmiştir. 

DÖNÜP DOLAŞIP İŞ LİYAKATA GELİYOR!

Yapılan çürütmelere ve tarım sektörü bileşenlerinin yapısal sorunlarının çözümü söz konusu olduğunda dönüp dolaşıp iş liyakata geliyor. Farklı uzmanlık alanlarında multidisipliner (çok branşlı yaklaşım) uzmanların bir araya getirilerek bir ekip kurulması yerine “tanıdık”, “okul arkadaşı”, “dönem arkadaşı”, “arkadaşın eşi” ya da “sendikalı” “arkadaşların” bir yerlere getirilerek ekip oluşturma bakış açısını kökten değiştirmeliyiz. 

Hangi meslek örgütü olursa olsun, yıllarca emek verdiğiniz meslektaşlarınızla aynı birimde çalışırken sırf birilerinin tanıdığı, yakını veya sendikalı diye ve üstelik meslekle alakalı olmayan bir eğitim sahibi kişinin başınıza sorumlu olarak gelmesi o birimde büyük sorunları ve işlevsizlikleri de beraberinde getiriyor.

Sorunların temelinde işin mutfağını (sahayı) bilmeden karar verilmesi ve bir üst makama yanlış yorumlanarak iletilmesi yatıyor. Bir insan düşünün araziyi hiç görmemiş âdeta doğma büyüme Bakanlık personeli. Sahayı bilmediği içi gelen verileri kafasına göre ve okuduğu klasik teorik bilgilerle yorumluyor. Çoğu zaman, ya kanuna göre uygun ama vicdanen uygun değil diye yorumluyor ya da bu konuda görüş bildirmiyor! Oysaki sahaya hâkim olsaydı, “kanuna uygun olarak vicdanı da okuyabilirdi.” Dolayısıyla Bakanlıkta tarımı okuyabilme ve öngörü sahibi olabilme yüzdeleri çok düşük kalıyor. Bu atanan yetkili kişiler tarım konusuna hâkim olamayınca danışmanlar ediniyor sonra da danışmanın danışmanı diye kavramlar türüyor. Dolayısıyla dönüp dolaşıp iş yine liyakata geliyor!

Tarımda; “çoğunlukla problemi kendimiz yaratıyor, kendimiz çözüm üretiyoruz!” Diğer yandan ülkemiz tarımının ihtiyacı olan mottolardan bir tanesi de “küçük aile işletmeleri için teknolojik çözümler.” Bunu uygulayamıyoruz ve hâlâ birileri için dikilmiş olan kıyafeti üzerimize giymeye çalışıyoruz. Şanlıurfa’ya olan kıyafet Trabzon’a olmuyor; Trabzon’a dikilen kıyafet İzmir’e olmuyor!  Ama biz ısrarla destek mekanizmasını hepsi için aynı anda işletiyoruz. Acilen mekanizasyon ve teknoloji düzeyini ölçen bir strateji belgesi ortaya koyup destekleri ona göre uygulamalıyız. Aksi durumda Hollanda’nın konuştuğu “teknoloji çöplüğü” terimi çok kısa zamanda kapımızda olacak! 

TARIM 6.0

Sözlerine “gençler bizim geleceğimiz” diye başlayan insanlara hem dikkat eder hem de nasıl bir tavır sergilediklerini takip ederim. Genelde de bu sözü kullananların, geleceği gençlere bırakmadıklarına şahit olurum. Emeklilik süresi yaklaşır, aylar kala derece derdine düşerler. Nasıl daha yüksek bir görevden emekli olurum derdiyle dertlenirler. Emekli olurlar, hâlâ bir yerlere kapağı atma telaşındalardır. Bir göreve gelirler, görev süresi biter, yeniden aday olurlar, “gençler onlar için hâlâ gelecekleridir.” Ya yeniden aday olurlar ya da araya birilerini koyup devam etmeye çalışırlar. Bir yandan baktılar başkanlık olmuyor, en azından yönetimde olayım derdine düşerler. Diğer yandan buna bayrak yarışı derler ve “gençler hâlâ gelecekleridir.” Bu değişmez gerçek ta ki “küçük kıyametleri kopana kadar” devam eden bir süreçtir.

Bakanlıkta da gençliğin durumu değişmiyor. “Gençler bizim geleceğimiz” mottosu aynen devam ediyor.  Fakat atamalara bakınca da neredeyse herkes 60 yaş ve üzeri… “Bakanlık çoktan Tarım 6.0 geçmiş bile diyesi geliyor insanın…” Üstadım, “Bizim bildiğimiz bayrak tecrübelilerden gençlere verilir.” Dolayısıyla ülkemiz tarımında: “Tarım 4.0, 5.0 ve 6.0 çalışmalarını aktaracak genç dinamik insanlara ihtiyaç var!” Aksi durumda daha çok bakarız teknolojinin arkasından…

Dolayısıyla ülkemiz tarımında gerekli tecrübeye sahip mevcut kamu düzeni içindeki yetişmiş genç insanlara fırsat verilmelidir. Makamların gelip geçici olduğu, maddiyatın zamanı gelince seni terk edeceğini düşünen, sorunları çözen, çalışkan, duyarlı, insan ilişkileri pozitif olan, sahadan ve çiftçiden kopuk olmayan, liyakat sahibi, Allah’tan korkan kişilerin yönetici olarak atanması sağlanmalıdır. Bir işletmenin ya da devleti yönetenlerin görev verdiği yönetici ve elemanlar liyakatli olurlarsa; o bakanlık güçlü olur! İşletmeleri kârlı olur! Devlet de güçlü olur, çiftçisi de halkı da refaha erişir!..

Bir hususta yöneticilikle ilgili sözlerimin doğru anlaşılmasını isterim. Bahsettiğim vasıfta gerçekten iyi çalışan, vatanına hizmet eden çok insanımız var ama bu karakterdeki insanların daha fazla olması önemli, bir o kadar da gereklidir.

Son söz: Ne Cumhur İttifakı, ne Millet İttifakı, ne sağ-sol, ne Türk-Kürt, ne Müslüman-laik, gelinen çözülme ve çöküş noktasında “ülkemizde en derin fay hattı iyilerle kötüler, utanmayı unutmuşlarla vicdanı henüz tam kararmamış olanlar arasından geçiyor.” Mevla’nın deyişi ile: Ot kendini derde şifa sanmasın! Çare de Allah (cc), hekim de Allah (cc). Kul, kulu bilmeden yargılamasın! Yargıç da Allah (cc), hâkim de Allah (cc).

Aşure; paylaşmanın, dayanışmanın, birlikteliğin, sevginin ve kardeşliğin ifadesi, bolluk ve bereketin simgesidir. Sevgimizi ve aşımızı paylaştığımız mübarek Aşure Günü’nün tüm Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Birlik, beraberlik ve kardeşliğimiz daim olsun.

Sağlıcakla kalın… 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *