Buyurun, beş altına beş elma...
Kralın biri taht odasında otururken, pencereden sesler gelmiş; “Güzel elmalarım vaaaaaar!” Bakmış, yaşlı birisi, at arabasında elma satıyor. Etrafında müşteriler. Kralın canı elma çekmiş ve başvezirini çağırmış;
-Al sana beş altın, koş bana elma al. “
Başvezir, vezirlerden birisini çağırmış;
-Al sana dört altın, koş elma al.
Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış;
-Al sana üç altın, koş elma al.
Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış;
-Al sana iki altın, koş elma al.
Komutan nöbetçiyi çağırmış;
-Al sana bir altın, koş elma al.
Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş;
-Hey sen, ne bağırıyorsun? Burası han mı, yoksa saray mı? Defol buradan! Arabana da elmalara da el koyuyorum.
Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş;
-İşte şef, iyi dalavere çevirdim. Bir altına yarım araba elma…
Komutan saray görevlisine dönmüş;
-İşte, iki altına bir çuval elma…
Saray görevlisi vezire dönmüş;
-İşte, üç altına bir torba elma…
Vezir, baş vezire dönmüş;
-İşte, dört altına yarım torba elma…
Başvezir kralın huzuruna çıkmış;
-İşte kralım, emrettiğiniz gibi. Buyurun, beş altına beş elma…
Kral oturmuş taht odasında ve düşünmüş;
“Beş elmaya beş altın. Bir elma bir altın ve halk elmalara hücum ediyor. Demek ki vatandaşın durumu çok iyi. O hâlde vergileri hemen artırmak lazım.” (Ziya Şakir Yılmaz’dan alıntıdır.)
“Beş altına beş elma almamak” için üst yönetimin neler olup bittiğini, her şeyin yolunda gidip gitmediğini, yapılması gerekenleri sahada bizzat işi yapanlara da sorması gerekir!
Söz sahiplerinin, karar vericilerin, yöneticilerin ve siyasi mekanizmaların çevresine kocaman bir set çekilmiş. Bu set âdeta yapılan perdelemeyle gerçeği görememe, karar verememe veya yanlış karar verdirme, üretememe-ürettirmeme duvarı!..
Vatandaşın durumunu çok iyi tahlil etmek, çiftçinin de üreticinin de birer tüketici olduğunu unutmamak ve beş altına beş elma almamak için doğru insanlardan kurulmuş, perdeleme yapmayan, liyakatli kadrolar; karar vericileri, yöneticileri ve siyasi mekanizmaları daima başarıya taşıyacaktır. Onun için acil olarak panzehir bulunması lazımdır, gereklidir, şarttır.
KİM, NASIL MUTLU OLABİLİR Kİ?
Ülkemiz, tarımda her yönüyle potansiyele sahip zengin bir ülke! Ancak, tarımdan zenginlik üretmek yerine başka ülkelerin çiftçilerini destekleyen dış alımcı (ithalatçı) politikalar, üretim girdileri ile üretilen ürünlerin satış fiyatı arasındaki makasın üretici aleyhine açılması üretimi, üreticiyi zorlama yolunda ilerlemektedir!
Ülkemiz tarımından yeterince feyiz alamayan karar vericiler, süte su katmaya çalışan birlikler ve üretici temsilcileri! Nitelik açısından zarar görmüş tarım sektörü ve yarası bir türlü kapanmayan süt sektörü (1 bardak çaya eş değer 1 litre süt) !..
Tarım ürünleri fiyatlarını, girdi-üretim maliyetlerini (1 kg sütün, 1 kg buğdayın, 1 kg ayçiçeğinin vb.) dikkate almadan değerlendirmek ne kadar doğru olabilir ki?
Üreten çiftçi ve tüketen toplumun mutsuz olduğu bir süreçte kim, nasıl mutlu olabilir ki?
Son söz: Aristo’nun, “Eleştirilmek istemiyorsanız hiçbir şey söylemeyin, hiçbir şey yapmayın! Hatta hiçbir şey olun!” sözünden sonra Ferhan Şensoy’un anlamlı bir sözüyle devam edelim “Makamı doldurmak için, incir çekirdeğine eziyet etmeye gerek yoktur”.
Biz Atatürkçü, Türk milliyetçileri için önemli olan; “kralın adamı olmak” değil, “adamın kralı” olabilmektir.