Masadaki hesap milli vicdana uymadı
Ülkemiz seçmen sosyolojisinin yüzde 65’inin sağ, yüzde 35’inin ise sol tandansa tekabül etmesinin sebepleri siyaset sosyolojisinin ve siyasal bilimcilerin üzerine eğildiği konular arasındadır. İnsanların yaşam biçimleri, dünya görüşleri ve içinde bulundukları çevrenin bu oranların oluşmasında önemli bir payı bulunuyor. Bu sürecin sadece siyasi çerçevenin değil aynı zamanda sosyal grupların oluşmasında ve insan ilişkilerinin sürdürülebilirliğinde de önemli bir etkisi var. Aidiyet, ötekileştirme, sahiplenme, dışlama, benimseme ve yadsıma gibi kavramların sınırları da bu çerçevede belirleniyor.
6+1’li formatta kurulan ve ortak cumhurbaşkanı adayının belirlenmesiyle 7+2 formatına geçiş yapan masa da bu oran üzerinde bir değişiklik yapabilme umudu arıyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin siyasi ittifakların önünü açan demokratik yapısı siyasetin matematiğini değiştirmeye çalışanlara önemli bir hatırlatma yapıyor. Bu da siyasette 2+2’nin 4 etmeyeceği…
“Birleşe birleşe kazanacağız” diyerek PKK’nın siyasi uzantısı HDP’den tutun da Marksist-Leninist yapıları ve anketlerde mikroskopla dahi görünmeyen marjinal sol partileri yanına alan 6’lı masa birleşe birleşe eriyor. Çünkü evdeki hesap milli vicdana uymuyor. Sırf Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’yi devirmek için yapılan kirli ittifak milletin gözünden kaçmıyor. Bu sebeptendir ki 7+2’li masada yer alan partilerin içinden itirazlar yükseliyor.
Saadet Partisi’nin seçmeni Kemal Kılıçdaroğlu’na onay vermiyor ama sırf görsel zenginlik açısından Temel Karamollaoğlu’na masada bir sandalye veriliyor. Ayrıca SP milletvekili adaylarının CHP listelerinden seçime girecek olması da handikapları arasında yer alıyor.
Deva ve Gelecek Partileri de bu süreci oldukça sancılı geçirecek olan partiler. Daha düne kadar AK Parti’de yer alan ama koltukları ellerinden alınınca başkaldıran aymazlar olarak anıldıkları hâlâ hafızalardayken seçmenlere gidip nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’na oy isteyebilecekler? Yine bir “Erdoğan olmasaydı seni sığır çobanı tutan olmazdı” tepkileriyle karşılaşmayacaklar mı?
Başkanlığını yaptıkları İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları seçim sathında nasıl başka şehirlere gidip oy isteme yüzsüzlüğünü gösterecekler? İşlerinin başında olmaları gerekirken seçim çalışmalarında yer almalarını hangi İstanbullu veya Ankaralı vatandaşımız hazmedecek? Üstelik belediye yönetiminde beceriksizlikte yarıştıkları gün gibi ortadayken…
İP Başkanı Meral Akşener masadan kalkmasının ve 72 saat sonra oturmasının izahını tam yapamamışken ve HDP’ye yaktığı yeşil ışığın hem partisi hem de tabanında yankıları sürerken nasıl olacak da “kazanamaz” dediği Kemal Kılıçdaroğlu için “kazanacak aday” diyerek oy isteyecektir? “Masaya gelmesin” dediği ancak masanın ayağına gittiği HDP ile yapılan ittifakı nasıl izah edecektir?
Bu izahları bırakın seçmenlerini, kendi parti yöneticilerine dahi yapamadıkları için bugün milli hassasiyete sahip birçok siyasetçi çok ağır eleştiriler yaparak 6’lı masada yer alan partilerden istifa etti. Kendileri bu durumu “parti içi demokrasi” olarak nitelendirdi ama bu istifalar milletin gözünden “milli vicdanın gereği” olarak yorumlandı.
Yüzde 65-35 sosyolojisinin 7+2’li masaya dayattığı açmazları siyasi mühendislik yoluyla çözmeye çalışsalar da başarılı olamadılar. Bunun adına ister organ uyuşmazlığı, ister doku uyuşmazlığı, isterseniz de kafa uyuşmazlığı deyin… Bu ortaklığı bünye kabul etmedi. Demokratikleşme söylemiyle çıktıkları yolda marjinalleştiler, birbirlerini kabul edemedikleri için idare etmek zorunda kaldılar. Milletin gözünü “ortak” sözcüğüyle boyamaya çalışsalar da ilk yağmurda yüzlerinden akan makyaja engel olamadılar.
Yüzde 35’in dişini 65’e geçirmek isteyen Kemal Kılıçdaroğlu ilk siyasi çalışmalarına dini mekânları ziyaret ederek başladı. İstanbul’da Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'in vasiyeti gereği Veysel Karani Hazretlerine emanet edilen Hırka-i Şerif’i ziyaret etti. Hatay’da Habib-i Neccar Camii’ni, Konya’da da Hz. Mevlana Türbesi’ni… Kılıçdaroğlu’nun peygamber soyundan geldiği söylemleri tekrar gündeme taşındı. Ne kadar inançlı ve dini bütün biri olduğundan bahsetmeye başlanıldı. Ayasofya’nın ibadete açılmasına karşı oldukları göz ardı edildi.
Yüzde 35’in çantada keklik olmadığını gördükleri an soluğu CHP’den ayrılarak parti kuran Muharrem İnce’nin kapısında aldı. “Emrine amadeyiz” denilmesini beklerlerken “Güle güle” sözleriyle uğurlandılar. Çünkü yüzde 35’lik kesimi HDP ile yaptıkları pazarlıkla kirlettiler. Memleket Partisi Genel Başkanı İnce’nin masadan kopardığı pastadan ürktüler.
SP, Deva ve Gelecek Partileri ile AK Parti’den; İP ile de MHP’den oy devşirebilmenin hesabını yaptılar. HDP’nin dışarıdan desteğini aldıklarında da bu işi kotarabileceklerinin hayalini kurdular. Hesapları tutmadı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı SP, Deva, Gelecek Partisi seçmeninde ters tepsi. Meral Akşener’in 72 saatte yaptığı U dönüşü ve HDP’ye olan tutkusu partisinin belini büktü. “Terörün gölgesinin düştüğü yerde olmayız” tepkileriyle istifalar sunuldu.
Hem İnce hem Ağıralioğlu, “Bunlar ilkesiz” dedi.
6 Mart’tan önce masada bulunan partilerin yöneticileri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanacak aday olmadığını her platformda dillendirdi. CHP’ye yakın medya organları buna geniş yer verdi. CHP’ye yakın anket şirketleri her hafta Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu ve Yavaş’ı yarıştırıp Kemal Kılıçdaroğlu’nu ezdi. Bunu kendileri yaptılar. Şimdi kalkmışlar, sırf PKK’nın siyasi uzantısı HDP ve birkaç marjinal parti destek veriyor diye Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanacağını söylüyorlar. İster Kılıçdaroğlu, isterse de yanına aldığı iki yaveri…
İlk turda tıpış tıpış evlerine gitmekten başka çareleri kalmadı.
Sonrası mı?
Sonrasında birbirlerine yönelttikleri suçlamalarla masanın nasıl dağıldığını ve siyasi tükenişlerini izliyor olacağız…