Çözümsüzlük ve çaresizlik sürecinde üretmeli mi yönetmeli mi?
ÇÖZÜMSÜZLÜK VE ÇARESİZLİK SÜRECİNDE ÜRETMELİ Mİ YÖNETMELİ Mİ?
Çözümsüzlük ve çaresizlik duygusu bir zamandır yazmamı engelliyor. Yazsam neye yarayacak? Sonra içimi kemiren başka bir duygu; suskunluğun suçluluk duygusu. Suçluluk; çünkü insan yazdıkları kadar yazmadıklarından, yaptıkları kadar yapmadıklarından, söyledikleri kadar suskunluğundan da sorumludur. Vicdanım; yaz, söyle, suça ortak olmadığını haykır, ne kadar çok ses yükselirse koro o kadar güçlenir, diye dürtüyor beni. Ve oturdum, yazıyorum işte…
Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetimizi kuranların, kurduğu ilk fabrikalar arasında şeker fabrikaları var. Bu tesadüfi bir seçim değil! Şeker fabrikalarının olduğu tüm illere demiryolu hattı döşendi. Tesadüfü bir seçim değildi bu! Planlı ve ülkenin gerçeklerine uygun bir tercihti… Her fabrika, bulunduğu bölgede sadece şekerpancarı ve şeker üretimi yapmakla sınırlı kalmayıp ileri teknoloji gerektirmesi sebebi ile üreticilerin tarımsal bilgi ve kültür düzeylerini yükselten, ailenin tüm fertlerine çalışma imkânı ve istihdam sağlayan, tarım kesiminin refah düzeyini artıran, nüfusun kırsal kesimde tutulmasına, iç göçün yavaşlamasına ve bölgesel kalkınmışlık farklarının azalmasını sağlar. Hayvancılığın gelişmesine de çok büyük katkı yapardı.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ile bu yapı büyük oranda bozuldu. Beraberinde hayvancılıkta yara aldı. 2001 yılında kabul edilen Şeker Yasası ile pancar üretiminde kota sistemine geçildi. Ülkemizin pancar üretimi ve buna bağlı olarak şeker üretimi kotaya bağlandı.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, Şeker Yasası ve üretimin kotaya bağlanması, pancar alım fiyatının girdi maliyetine göre daha düşük belirlenmesi, şeker kotalarının ekonominin ve üretim şartlarına göre değil başta Maliye Bakanlığı’nın ve diğer paydaşların görüşü dikkate alınıp bir başka ifadeyle keyfi belirlenmesi, en önemlisi de şeker politikasını belirleyenlerin ve yönetenlerin bu işi bilmemeleri yani liyakat ile değil siyasi atamalarla yönetimin oluşturulması… Ve benzeri o kadar büyük yanlışlar yapıldı ki, olumsuz sonuçlarını üretici, sanayici, imalatçı, tüketici herkes yaşadı, yaşıyor. Sadece şeker sektörü değil hayvancılık da bundan büyük yara aldı.
Ülkemizde şeker pancarı dönem dönem gündeme farklı konu başlıkları ile gelir. En popüler olanları ise şeker pancarının su tüketimi, (Mısır’la kıyaslanma) ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesi…
Ancak bugüne kadar pek gündeme getirilmeyen başka bir riski sizlerle paylaşmak istiyorum. Şekerpancarı tohumunda ne kadar yerliyiz? Bunu takiben birkaç sorumuzu da soralım.
Tohumda yerli olmak ne anlama geliyor?
Sizce ülkemiz sınırları içinde uluslararası bir firmanın şubesinin Konya’da Eskişehir’de, Kayseri’de Karaman’da, Aksaray’da ve diğer illerimizde ürettiği tohumlar ne kadar yerli?
Şeker pancarı tohumunu çiftçiler kimden nasıl tedarik ediyor?
Hangi çeşitleri kullanıyorlar? Bu çeşitleri hangi firmalar üretiyor?
Islah hakkı kime ait?
Yüzde yüz yerli kendi araştırma kurumlarımız tarafından geliştirilen çeşitlerimiz hangileri?
Bu konuda özellikle kamuya bağlı araştırma kurumları hangi çeşitleri geliştirdiler ve bu çeşitler kaç dekar alanda üretiliyor?
TAGEM ve Ziraat Fakülteleri Tarla Bitkileri Bölüm çalışanları bu konuda neler yapıyor? Ya da bu sorularımız çok mu anlamsız? Bu konuda aydınlanmak isteriz.
Yaptığım ön araştırmalar şeker pancarı tohumunda maalesef yerli çeşitlerimizin üretime girmediği temel olarak Alman ve Fransız şirketlerinin ülkemizde yaptıkları üretime, bağımlı olduğumuzu üzülerek öğrendim. Bu kadar stratejik bir üründe nasıl bu düzeyde bir bağımlılık oluşuyor? Yüzde yüz ya da yüzde yüze yakın bağımlılığımızın olduğu diğer çeşitleri de paylaşmak isterim. Lütfen şok olmayın...
Havuç, Mısır, Patates ve daha niceleri. Benzer durumlar meyvede de var. Elmada cevizde bademde maalesef yabancı çeşitler sahayı ele geçirdi. Yakında çekirdeksiz üzümde de ciddi bir operasyon olacak…
Şeker pancarı tohum ıslahında gayretleri olan araştırmacıları tenzih ederek şunu sormak isterim. Araştırma kurumlarındaki yani üniversite ve kamu araştırma kurumları en başta TAGEM ne yapıyor? Örneğin şekerpancarının başkenti Konya’mızda faaliyet gösteren Bahri Dağdaş Araştırma Enstitüsü bugüne kadar piyasada karşılığı olan bir çeşidi nasıl olur da geliştiremez!!! Şeker pancarı üretimi Konya’da 1950’lerde başladı. Dile kolay 73 yıldır piyasada tutulacak bir çeşit geliştirmemişiz. Hadi kamu hantal bir yapı hayır bundan şeker fabrikaları da rahatsız olmamış. Gerçi onlarda kamu zihniyle çalıştı yıllarca... Ama kooperatiflere ait şeker fabrikaları bu konuda nasıl tedbir almazlar! Hayretler içinde kalıyorum…
MALİYETİNE SÖKÜMLER VE SATIŞLAR!
Şeker Kurulu tarafından pancar fiyatlarının belirlenmesinde “tüm şeker fabrikalarından alınan bölgeye ait pancar maliyetleri ile tefe ve tüfe oranları dikkate alınır” ifadesi şimdiye kadar çok anlamlıydı. 2023 yılında açıklanan alım fiyatlarıyla birlikte bu cümle de anlamını yitirmiş gibi görünüyor.
Şeker pancarı alım fiyatları:
2020 yılında 336 TL/ton,
2021 yılında 420 TL/ton,
2022 yılında 2021 yılına göre yüzde 245 artırarak 1450 TL/ton olarak belirlenmişti.
5 Ekim 2023 yılı itibariyle Türk Şeker, 2023 yılı 2022 yılına göre yüzde 27.9 artırarak fiyatı 1.855 TL/ton olarak açıkladı.
Oysaki Ziraat Odaları ve maliyet analizi yapan çiftçilerimizin maliyet tablosundaki görünen rakam: Sürdürülebilir bir şeker pancarı üretimi içini (yüzde 50 kâr marjı) 2500-2750 TL/ton. Çiftçi beklentisi en kötü ihtimalle 2500 TL’nin altına düşmemesiydi.
Bu sene Almanya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerde rekolte kaybı bekleniyor. Dünya geneline baktığımızda oluşacak rekolte kaybı açıklıkları kapatılabilir. Ancak bu oluşan açıklığı bizim çiftçilerimiz neden kapatmasın?
Bir yandan çiftçinin ürettiği şeker pancarı maliyetinin altında fiyat açıklayıp diğer yandan da 2023 yılı ekim ayında açıklanmış fiyattan şeker pancarı parasının 2024 yılı şubat ayında çiftçiye ödenmesi (üretim masrafları, enflasyon, bütün tarımsal girdilere yapılan artışlar dikkate alındığında) yazıktır ve günahtır!
Şeker pancarında çok farklı değerler var dolaysıyla uzun vadeli düşünülmesi gereken bir konu. 5 Ekim’den önce şeker pancarı kampanyaları başlatıldığı için çiftçiden 5 Ekim’e kadar pancar fiyatı bilinmeksizin borç olarak şeker pancarı alındı. Bu zaman kadar Türk Şeker çiftçi ile böyle bir diyaloğa girmemiştir sanırım. Belki de Türk Şeker tarihinde fiyat açıklanmadan çiftçiden ilk defa borçlu olarak pancar alımı yaptı.
Çiftçi yorgun ve çok kırgın, açıklanan Mısır fiyatları belini bükmüş şu anda kâr zarar düşünmeden mısırını satacak ve hayatını idame ettirmeye devam edecektir. Mısır üretim maliyetlerinin 6.200 TL/ton ile 7.000 TL/ton arasında değiştiği bir durumda 5.500-6.000 TL/ton 14 nemden fiyat açıklanırsa çiftçi ne yapsın? En az 16 derece nemle bizim çiftçi yüzde 25 fireyle ancak 5.500 TL/ton a ürününü ancak satabilecek.
Açıklanan Mısır fiyatlarından sonra yorgun ve kırgın olan çiftçi şeker pancarı fiyatının açıklanmasından sonra 2024 üretim sezonunda Pancar üretimi için ısrarcı olacak mı? Pancar üretim maliyetlerinin 1.770 TL/ton ile 1.827 TL/ton arasında değiştiği bir durumda 1.855 TL/ton fiyat açıklandı. Açıklanan bu fiyatla Peki, çiftçi ne yapsın?
Özetle, pancar üretiminden başlanarak soframızdaki şekere kadar sürecin çok iyi yönetilmesi gerekiyor.
Son Söz: Bu söylemlerimiz bugünden bakıldığında belki biraz romantik gelebilir. Ancak “altın yıl” tabiri ülkemizde yalnızca meslek ya da ilgi alanı tarım olanlar değil, hemen hemen herkes için oldukça tanıdık. Kimi yıllarda en azından bazı ürünler ya da bölgelerde üretimin “altın” günlerini yaşadığını söylemek için illa ki iyimser olmaya gerek yok.
Elbette bir de “altın yıl” sözünde karşılık bulan pozitif duygunun tam tersi mevcut… Türkiye’de kimse “tarım bitiyor” sözcüğüne de yabancı sayılmaz. Son yıllarda bu ve benzeri tabirlerin daha da sıklaştığını söylemek mümkün.
Sevgili tarım dostu ve çiftçi okurlarım: Asıl cesaret, hak etmediği yerlere kolayca gelen insanlara, göz göre göre yapılan haksızlıklara, bukalemun misali insanlara, çiftçinin düzenin bozup; kendi düzeni kurmak isteyenlere “Hadi lan” diyebiliyor muyuz?
10 Ekim, Dünya Ruh Sağlığı Günü. Bu vesileyle; tarım dostu ve çiftçi okurlarımın “Ruh Sağlığı Gününü”(!) kutlarım.
Sağlıcakla kalın.