Kıyametten bir gün önce
KIYAMETTEN BİR GÜN ÖNCE
Saat 04:17…
Ses yok, ışık yok, nefes alacak takat yok…
Yanımızdaki cansız beden buz gibi, beton soğuk…
Üstümüzde ağır bir yük, her yer toz içinde…
Evlerimiz çökmüş, ocağımız sönmüş, umutlarımız yıkılmış…
Deprem demek yetmez, kıyamet kopmuş!
Kim bilebilirdi ki…
Yarın sabah gözlerimizi açtığımızda karanlığa gömüleceğimizi… Bir kurtarıcının gelip elimizden tutmasını bekleyeceğimizi… Sesini son kez duyduğumuz yakınlarımızı bir daha göremeyeceğimizi… Çocuklarımızın kokusunu son kez içimize çektiğimizi… Gözümüzden sakındığımız insanların cansız bedenlerini kucaklayacağımızı… Ya da son nefesini kucağımızda veren yavrularımızı… Yarın için güzel planlar yaptığımız ailemizi enkazın altında arayacağımızı… İçinde neşe saçtığımız evin mezarımız olacağını…
…bilseydik yine aynı şeyleri yapmaya devam eder miydik?
Evimizin cephesini, lüks yapısını, şehri tepeden gören manzarasını karton kadar kırılgan kolonlarına tercih eder miydik? Mezar yeri fiyatına kapattığımız arazileri, sorgusuz sualsiz dahil olduğumuz kooperatifleri, yaşını doldurmuş tabuttan konutları kaygan zeminlerine rağmen satın alır mıydık? Birkaç metre kare daha küçük diye, başka bir semtte, ana yola ve AVM’ye uzak diye kentsel dönüşüme karşı çıkar mıydık? Depremin bir gün bizi de bulacağını…
…bilseydik yine aynı şeyleri yapmaya devam eder miydik?
Aynı enkazın altından canlı çıkar umuduyla birlikte tırnaklarımızla kazdığımız, tesellilerimizi birbirimizin omuzunda aradığımız, cenazelerimizi yan yana defnettiğimiz, aynı çadırın içinde aynı sobanın başında birlikte ısındığımız insanlarla sudan sabundan meseleler yüzünden küser miydik? Kırgınlıkları, dargınlıkları, yersiz hırs ve öfkelerimizi daha fazla törpüler, kavga ve husumetleri artırır mıydık? Her şeyin bir anda anlamını yitireceğini…
…bilseydik yine aynı şeyleri yapmaya devam eder miydik?
Binlerce insanın yaşamını yitireceğini, konutların toprak yığını haline geleceğini, üst üste çöken evlerin içindeki çığlıkların arşı deleceğini bilseydik; daha fazla para kazanmak, servetine servet katmak için demirden, çimentodan, kolondan, betondan çalan müteahhitlere göz yumar mıydık? Bir gün enkazın başında çaresizce bekleyeceğimizi…
…bilseydik yine aynı şeyleri yapmaya devam eder miydik?
6 Şubat depreminin üzerinden bir yıl geçti…
53 bin 537 canımız gitti…
11 şehrimiz yerle bir oldu…
Çok şükür ki devletimiz ve milletimizin el birliğiyle yaralarımız sarılıyor. Giden canlarımız elbette geri gelmiyor ama geride kalanlar için başta dirençli konutlar olmak üzere gereken her şey yapılıyor.
Deprem uzmanları Türkiye’nin yakın zamanda yine şiddetli bir deprem yaşayabileceğinden ve gerekli önlemlerin alınması gerektiğinden bahsediyorlar. 20 milyon insanımızın yaşadığı ve yaklaşık 1,5 milyon riskli konutun bulunduğu İstanbul’a dikkat çekiyorlar. Olası bir deprem felaketinde yardım ulaştırmakta bile zorlanacağımız, dar yol ve sokaklarla örülü, eski binaların boylu boyunca uzayıp gittiği İstanbul’dan…
Yine 1 yıl öncesine dönmek istemiyorsak…
Yine bir sabah, “Sesimi duyan var mı?” çığlıkları, üzerimizde enkaz yığınları ve toz bulutlarıyla uyanmak istemiyorsak…
Yine aynı acılara şahit olup öpmeye kıyamadığımız yavrularımızın cansız bedenlerini kucaklamak istemiyorsak…
Yine umutlarımızı da sevdiğimiz insanlarla birlikle toprağa vermek istemiyorsak…
6 Şubat depreminden çıkardığımız dersten ibret alıp Türkiye genelinde kentsel dönüşüme ve dirençli şehirlere hız verecek yerel yönetimleri iş başına getirip, bu dönüşümün de takipçisi olmalıyız. “Bundan önce neredeydiniz?” diye değil, “Bundan sonra ne yapacaksın?” diyerek tercihte bulunmalıyız.
Allah, 6 Şubat’ta yaşadığımız acıları tekrar yaşatmasın, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ruhu şad olsun.
Kadir YILDIZ