Naylon hafiyeler
Her olayın bilirkişisi olma merakı medyamız tarafından da tercih edilen güzide bir meslek oldu.
Her şeyin herkes tarafından bilindiği, her konuşanın uzman zannedildiği, her zannedilenin de doğru kabul edildiği hızlı bir süreçten geçtik.
Üzerine vazife olmayan, bir konu hakkında kulaktan duyma bilgilere sahip olan, sosyal medyada yetişen, hislerinin bilimden daha doğru sonuçları verdiğine inanan bir uzman tabakası oluştu.
Kovid-19 salgını sürecinde virüse meydan okuyan, depremde fay hatları arasında mekik dokuyan, ekonomiyi sadece banknottan ibaret gören uzman görünümlü naylon unvan sahipleri peyda oldu.
Son zamanların trendi, camia içinde de viral olan bu meslek grubuna sahip kişiler, ilgi neredeyse oraya çöreklenmeyi azılı bir görev şuuruyla üstlendiler.
Maden göçüğündeki siyanür tehlikesinden siyanürün bile haberi olmadan bunların haberi oldu.
Bunlar, döviz kuru yükseldiğinde hükümete yüklenir, düştüğünde Biden’e şükrederler.
İsrail’in Gazze’deki katliamını Tel-Aviv’den seyrederler. Nadas’ın bile ne olduğunu bilmeyenler anında Hamas uzmanı kesilirler.
Caddeleri sel bastığında meteoroloji uzmanı, kuraklık arttığında iklim bilimci, baharları da kışı özleyen romantik serseri modunda takılırlar.
Seçim dönemlerinde araştırmacı, seçim günü sandık güvenliği uzmanı, seçim sonrası da siyaset vantilatörü olarak pozisyon alırlar.
Orman yangınlarında rüzgârdan yana, çığ düşmelerinde kardan taraf, deniz seviyesi yükselmelerinde de dalganın üstünde beliriverirler.
Obrukların içinde jeolog, mağaralarda antropolog, üç kişiyle bir araya gelince de sosyolog olurlar.
En sevdikleri uzmanlık alanları ise hafiyeliktir.
“Bize de bir rol veren olur mu?” niyetiyle tüm hünerlerini göstermek isterler. “Birgün” bir yönetmen tarafından keşfedilip “Halk” sahnelerinde karanlık “Oda”ların “Sözcü”sü olarak “Cumhuriyet” maskesiyle başrol alacağı anın hayaliyle yanıp tutuşurlar.
Dedikodu ile haşır neşir oldukları için “kulis bilgisi”, “ismini vermek istemeyen kaynağımdan aldığım bilgiye göre”, “duyumlarıma göre”, “konuşulanlara göre” diye başlayan farazi cümleler üzerinden hüküm vermeye bayılırlar.
Bu hükümleri zaman içinde onları hem hâkim hem de savcı gibi davranmaya zorlar. Zaman zaman da hem katili hem de maktulü oynarlar. Bu, empati yeteneklerinin gelişmiş olduğundan değil, oyunculuklarını sergilemek istediklerinden dolayıdır.
Olay yerine gitmeden olay yeri incelemeden daha çok bilgiye sahip olan bu hafiyelerin bilmediği tek şey, bilmedikleridir. Her şeyi bildikleri için de böyle bir düşünceye pirim vermezler.
Sinan Ateş cinayeti üzerinden MHP ve Ülkü Ocaklarına yönelik başlattıkları karalama kampanyaları da bu primden geriye kalan hünerleridir. Çok yönlü bir hadisede hem kriminolog hem adli tıp uzmanı hem savcı hem hakim hem de gardiyan olan bu kişiler geçmişte olduğu gibi yine işi ehline bırakmak yerine ellerine aldıkları düdüğü öttürmekle görevlendirilmişlerdir.
Herkesin temennisi cinayetin tüm yönleriyle aydınlatılmasıdır. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’de “Kimin elinde hangi belge ve bilgi varsa mahkemeye sunmalıdır. Hatta şahit olarak dinlenmek isteyenlere mahkeme kapısı açılmalıdır. CHP’sinden İP’ine kadar malum partiler neyi biliyorsa acilen mahkemeye yetiştirmelidir. Abdestten şüphesi olmayanın namazından şüphesi olmaz” diyerek bu naylon hafiyelere meydan okumuştur.
Çünkü bu naylon hafiyelerin derdi “Sinan Ateş cinayeti” değil, MHP ve ülkücülerdir. İçlerindeki kin tüm MHP’lilerin ve ülkücülerin hapse girmesiyle değil, kireç kuyularında eritilmesiyle bile soğumaz.