Devlet zafiyet kaldırmaz
Son 10 ayda uluslararası, ulusal, bölgesel ve yerel olmak üzere 471 organize suç örgütü çökertildi. Binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı. Ancak bu çeteleşme devlet içinde yuvalanmaya kadar ilerledi. Suçlularla işbirliği yapan, çetelerin suçlarına göz yuman, çıkar ilişkisi kuran, suçun yayılmasını sağlayan klikler oluşmaya başladı.
Ayhan Bora Kaplan’ın elebaşı olduğu suç örgütü de bunlardan birini oluşturdu. Kaplan’ın eğlence mekânı zamanla yargı ve emniyetin üst düzey isimlerinin ağırlandığı bir mekâna dönüştü. Suçlu-suçluyu yakalayanlar ve suçluyu yargılayanlar aynı çıkar etrafında buluştu. Bugünlerde medya bu ağın ortaya çıkmasına zemin hazırlayan dosyadaki gizli tanık Serdar Sertçelik’in yurtdışına nasıl kaçtığı sorusu üzerine kafa yormaya başladı. Hâlbuki buradaki en önemli soru bu yapının nasıl ve ne amaçla bir araya geldiği olmalıydı!
Görünürde Ankara Emniyetinin üst düzey üç isminin içinde yer aldığı bu kliğin AK Parti ve MHP’li siyasetçilerin yanı sıra üst düzey bürokratlar ve gazetecilerin de aralarında bulunduğu 280 ismi dinlediği ve takibe aldığı iddiaları gündeme geldi. Ayrıca Ayhan Bora Kaplan davasında gizli tanık olarak ifade veren Serdar Sertçelik’e Emniyet içerisindeki üst düzey isimlerin hükümette görevde bulunan kişileri ifadesinde geçirmesi için baskı kurdukları ortaya çıktı. Böyle bir durumun ortaya çıkmasıyla işin rengini değişti ve basit bir mafya-polis işbirliğinin ötesine geçti.
Buradaki amacın ise görevde bulunan üst düzey isimleri zor durumda bırakarak istifaya zorlamak ve siyaseti dizayn etmek olduğu görüldü. Adı geçen emniyet mensupları kim adına ve ne için arşiv oluşturmak istedi?
31 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıkan siyasi tablodan yararlanmak isteyenler Cumhur ittifakının zayıfladığını düşündüklerinden dolayı hem hükümete hem de Cumhur ittifakına yıkıcı bir darbe vurmak istediler.
Yine zamanlamaya bakıldığında seçimler sonrası siyasette yumuşama havasının etkisiyle yeni anayasa sürecine çok yaklaşıldığı bir dönem seçildi.
Diğeri ise Türkiye’nin yakın zamanda Filistin davasında ABD ve AB’yi köşeye sıkıştırdığı, İsrail ile ticari ilişkileri tamamen sonlandırarak adeta tecrit ettiği, Irak ile PKK terör örgütüne yönelik ortak mücadele ortamının oluştuğu bir süreçte Cumhur ittifakına kumpas kurulmak istendi.
Zamanlamanın alelade seçilmediği ve Türkiye’nin içinde bulunduğu atmosfer göz önüne alındığında bu sinsi planı sadece Ankara Emniyetinde bulunan rütbeli üç ismin tasarlamadığı daha net anlaşılıyor. Yani daha büyük ve organize bir el Türkiye’ye maşaları vasıtasıyla istikamet çizmeye çalışıyor.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli de, “Maşa kullanıp sütre gerisine saklananların hepsini takip ediyoruz. Olan biten tüm kanun dışı irtibat ve ilişki ağlarının farkındayız” diyerek planın asıl sahiplerine mesaj veriyor.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’da, “kuklayı da kuklacıyı da oyunu kimin yazdığını da çok iyi biliyoruz” diyerek aynı odakları işaret ediyor.
Tüm bunların yanı sıra kamuoyu oluşturma faaliyetlerinin eksik bırakılmadığı göze çarpıyor. En önemli detay olarak karşımıza gizli tanık Serdar Sertçelik ile Uğur Dündar’ın sorgu odasında görüştüğü iddiası çıkıyor. Bu da medya ile kurulan kirli ilişki ağı iddialarını güçlendiriyor. Emniyet ve yargı içindeki bu yapının bazı kriminal olaylardaki bilgileri bir dezenformasyon aracı olarak FETÖ’nün yurtdışında kaçak halde bulunan medya ayağına sızdırdığı bir sonuç oluşturuyor. Türkiye’de görülen bir dava dosyasındaki isimlere yurtdışındaki FETÖ’cüler nasıl ulaşabiliyor? Bu soruların hepsi zamanla daha net aydınlatılacak ve çorap söküğü gibi tüm bağlantılar ortaya çıkacaktır.
Ancak kumpasın görülenden daha büyük olduğu, maşalarını feda edenlerin daha büyük bir hazırlık içinde bulunduğu, asıl hedefin ise Türkiye olduğu çok net görülüyor.
Bunu önlemenin ise bir tek yolu var; Devlet içinde oluşacak hiçbir kliğe müsaade etmemek.
Elbette her kamu görevlisinin bir dünya görüşü vardır. Ancak üzerine devletin üniformasını giydiği andan itibaren o kişi devletin memuru, milletin hizmetkârıdır ve hukukun sınırları içinde kalmak zorundadır.
En iyi memur; AK Partili olan değildir.
En iyi memur, CHP’li olan da değildir.
En iyi memur, MHP’li olan da değildir.
Ya da en iyi memur bir tarikata mensup olan da değildir.
En iyi memur; devletine ve milletine karşı görevini layıkıyla yerine getirendir.
Görevini en iyi yapan memur, en iyi AK Partilidir.
Görevini en iyi yapan memur, en iyi CHP’lidir.
Görevini en iyi yapan memur, en iyi MHP’lidir.
Devlete olan sadakat ne amblemlerle, ne sakalın ne de bıyığın boyutuyla ölçülmez. Bunu ölçü kabul etmek, bu kavramları maske olarak kullanmak isteyenlerin önünü açmaktan başka bir işe yaramaz. Sadakatin en has ölçütü devletine ve milletine layıkıyla hizmet etmektir.
Bunun dışlındaki her ölçü zafiyet doğurur.
Devlet zafiyet kaldırmaz.
Hangi kimlik ve sıfatın arkasına saklanırsa saklansın.
Müsebbibi kim olursa olsun.
Hesabı da yarına bırakılmaz!