CHP normal mi?
PKK’nın siyasi uzantıları Suriye’nin kuzeyinde oluşan kanton bölgelerden aldığı güçle 6-7-8 Ekim 2014 tarihinde Türkiye’yi bölme teşebbüsünde bulundu. Kandil ve siyasi uzantısı HDP tarafından yapılan çağrılar ile sokak hareketleri baş gösterdi.
36 ile yayılan şiddet eylemlerinde 45 kişi hayatını kaybetti. 769 kişi yaralandı. 1881 araç tahrip edildi. 2.558 bina zarar gördü. Dönemin hesabına göre 300 milyon liradan fazla maddi hasar oluştu. PKK’nın şehir eylemlerini bizzat yönettiği hareketlenme özerklik talebine kadar ilerledi. Suriye’nin kuzeyindeki kantonlar ile Türkiye’de kurtarılmış bölge ilan edilen yerlerin birleştirilerek bir “teröristan” kurulması hedeflendi.
Devletimiz aldığı tedbirlerle PKK terör örgütü ve siyasi uzantısı tarafından başlatılan ayaklanmayı engelledi. HDP’li yöneticilerin de içinde yer aldığı 108 kişi tutuklandı. HDP MYK’sı tarafından yapılan “halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” açıklama ve dönemin HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Bu saatten sonra geri adım yok. 7’den 70’e direneceğiz” sözleriyle yaptığı tahrik açılan davanın temel dayanağını oluşturdu.
Türkiye ve Türk milletini bölmeye teşebbüs eden bu girişim hakkında açılan dava geçtiğimiz günlerde bağımsız ve tarafsız Türk mahkemeleri tarafından nihayete erdirildi ve sanıklar hak ettiği cezayı alarak gün yüzü görme umutları tamamen kapandı.
Buna rağmen hukukun milli vicdanları rahatlatan kararından memnuniyetsizliğini ifade eden sözde muhalefet güruhu ısrarla siyasetin normalleşmesi için hukuk dışı eylem sahiplerine göz yumulmasını istedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Kobani davası” kararlarının siyasi olduğunu ve kabul edilebilir bir yanı olmadığını söyledi. Ülkemizi bölmeye niyetlenen ve sokaklarda vandallık yapanları bu sözlerle savundu. Partisinin grup başkanvekili Gökhan Günaydın ise “AKP ve normalleşme sözcüklerinin birbirine mesafesini göstermesi bakımından tarihi bir karar” diyerek Türk milletinin normallerinden ne kadar uzak olduğunu gösterdi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da, ”Bu insanları mahkum etmek bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Siyasi davalar üzerinden insanlar boşu boşuna yıllardır hapiste yatabiliyor” diyerek bölücülerin hamilerine yaranmaya devam etti.
31 Mart seçimleri sonrası siyasetin normalleşmesi için adım attığını söyleyenler terör örgütü propagandası yapanlara, sokakları tarik edenlere, halkı kin ve düşmanlığa tahrik edenlere sahip çıkarak anormal bir davranış sergiledi.
Normalleşmekten kasıtlarının; ülkemizin bölünmez bütünlüğünü hedef alanların, anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs edenlerin, bizi biz yapan değerlerimizi ayaklar altına alanların hapishanede değil dışarı olmasını arzu ettikleri ortaya çıktı.
Türkiye ve Türk milletinin normalleriyle kavgaları olanlar, milli vicdanın sesine kulaklarını tıkayanlar, binlerce şehit yakının gönlünü kırmak uğruna siyaset yapanlar bu ülkenin normalleriyle zıt kutuplarda yer alıyor demektir.
Ülkemizin normali, bölücülere göz açtırılmadığı, bölünme arzusu taşıyanların toplumdan temizlendiği, insanların güvenlik kaygısı taşımadan yaşadığı bir süreçtir. Bunun aksi hiçbir ülkede normal karşılanmaz. Hiçbir devlet ülkesinde bölücü bir tehdit barındırmak istemez. Terörün cezalandırılmadığı ülkeler hem adalet hem de hukuk bakımından normali yakalayamamış ülkelerdir.
Dünyanın anormallerini ülkemizin normali haline getirmek isteyenler ya kendi iç dünyalarında sağlık sorunu yaşamaya başlamış ya da bilinçli olarak ihanetin dümen suyuna girmişlerdir.
Siyasetin normalleşmesini isteyen muhalefetimizin ne kadar normal olduğunu tartışmaya açmanın zamanı gelmedi mi?