Fatih Altaylı olmuş mu?
Portakal’daki vitaminin bile yüz çevirdiği, enerji kaynağı olan tüm dünya nimetlerinin isyan noktasına geldiği ve sadece nefes alıp vermeleriyle müsemma canlıların toplum içine karıştığı bir çağda yaşıyoruz.
Ağzı olduğu için konuşmayı marifet sayan, ancak dilinde ayar bulunmayan varlıkların türediği bir dönemdeyiz.
Kafası olduğu için fiziki bütünlüğe sahip olduğunu zanneden ama içinde aklın zerresi bulunmayan zamane fikir fukaralarının cirit attığı bir süreçten geçiyoruz.
Çizgi film kuşağında bile yer alamayacak absürtlükleriyle göze çarpan bu tiplemelerin yıllardır medyada akıl danesi rolüyle milletin gözüne sokulduğu bir anın mecburiyetini yaşıyoruz.
Bu tanıma uyan birçok tipi yakından görüyor ve biliyorsunuz. “Aklı yok ama fikri var” sözleriyle özdeşleşen bu cinslerin günümüzdeki en bilindik örneklerinden biri de Fatih Altaylı.
MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin geçtiğimiz günlerde etle tırnak olan ve bin yıldır kardeşlikle yoğurulan Türk-Kürt harcını “kız alıp verme” sözleriyle sadeleştirmesini, “Memleketin sorunlarını seks yoluyla çözmenin çok da doğru olduğunu düşünmüyorum” şeklinde yorumlayan konulu film müptelası Fatih Altaylı bir fesatlığa daha imza attı.
Altaylı, şahsi youtube kanalında yaptığı bir yayında, "Devlet Bey dün ve evvelsi gün Özgür Özel'i öve öve bitiremiyordu. Bugünse yerin dibine sokmaya çalışıyor. Bunlara bakınca Devlet Bey'in neden şimdiye kadar evlenmediğini anlamış oldum. Çünkü bu üslupla bir ilişki götürmek çok zor. El bebek gül bebek falan, 'Ay ne güzel beni seviyor' falan dersin, sonra çat! O yüzden ilişki yürümez" şeklinde iğrenç ötesi bir yorumda bulundu.
Türk milletinin mutluluğu için kendi mutluluğundan vazgeçen bir lidere sahip olmak günümüzde çok rastlanan bir durum değil elbette. Ancak bununla övünmek yerine bir eksiklikmiş ya da hataymış gibi gösteren kendi iç dünyalarındaki fantezilerin esiri haline gelmiş sosyopatların türediğini de görmüyor değiliz.
Ömrünün büyük bölümünü akademideki öğrencilerine ve Milliyetçi-Ülkücü Harekete adayan Devlet Bahçeli hayatını birleştirmek için fırsat dahi bulamadı. Ömrü boyunca tek tutkusu, davası oldu. Hiçbir şey inandığı davasının önüne geçemedi.
Bugüne kadar hiç tatil yapmadı. Birçoğumuz gibi ayaklarını denize sokup kumsal ve güneşin tadını çıkaramadı. Ya da Fatih Altaylı gibi Bodrum’da sırtını yağlayıp yüz üstü yatamadı. Fransa kaldırımlarında “memnuniyetsiz bir Türk” imajıyla cirit atmadı.
Her çalışanın iple çektiği Pazar günleri dahi mesaisine ara vermedi. Fatih Altaylı gibi hadsizler yatlarda rahat rahat poz verirken, Devlet Bahçeli önündeki dosyalardan kafasını kaldırmadı. Halen de vaktinin büyük bölümünü MHP Genel Merkezindeki makamında çalışarak geçiriyor.
Kendi sağılığını bile memleketin sağlığından daha önemli görmedi. Memleket meselelerine kafa yormaktan fırsat bulamadığı ve yıllarca ertelediği kalp ameliyatını 2016 yılının Ocak ayında doktorunun yoğun ısrarı üzerine oldu.
1997 yılında Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün programında bir gazetecinin, “Muhafazakar kesimde evlilik kurumu çok önemli. Ama buna rağmen siz bu yaşınıza kadar evlenmediniz. Neden evlenmediniz ve hiç aşık olmadınız mı” sorusuna, “İnançlı bir kişiye ve muhafazakar bir kişide de aile müessesesinin önemini de vurguladığınıza göre inançlı kişilerin bu konuya vereceği tek bir cevap var, o da; Ölümle nikahın günü belli olmaz derler” sözleriyle cevap verdi.
Nazlı Çelik’in MHP Genel Merkezinde yaptığı mülakatta da, “Hiç evlenmediniz. Bunun bir eksikliğini hissetiniz mi” sorusuna, “Bir yuva kurulsa daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Kaderdir, bunun üzerine tartışma olmaz. Keşkeyle de bu iş olmaz” diye yanıtladı.
Bu iki cevap da Sayın Bahçeli’nin kadere olan teslimiyetini ve hayata bakışındaki olgunluğu gösteriyor. Gördüğü her objeyi, duyduğu her cümleyi cinselliğe bağlayacak kadar seksopat olan Fatih Altaylı’nın, Devlet Bahçeli’nin hayattaki duruşuna anlam vermesini beklemek zaten şuurun varlığına da aykırıdır.
Meselenin özünde “evlilik” insanı tanımlayan bir olgu değildir. Eğer öyleyse Fatih Altaylı’nın ebeveynleri evlendi de ne oldu?
Görünüşe bakılırsa sonuç hiç iç açıcı değil.
Ya da aynada kendisine bakıp, “ben olmuş muyum?” diye sorduğu oldu mu?
Üç çocuk meselesi tekrar gündeme gelmişken, Altaylı gibi üç çocuk olacağına, hiç çocuk olmasın daha iyi…