Tarım için enerji, enerji için tarım!
Bugün dünyanın ve ülkeler arası rekabetin en önemli konusu “ön planda ENERJİ; arka planda ise TARIM’dır.” Bir yandan dünyanın yerleşik ve kadim “büyük güçleri” enerji kaynaklarını, hatlarını, gıdaya erişimi ellerinde tutmak için çalışırken diğer yandan endüstrinin yeni yükselen yıldızı olan ülkeler, aynı enerji kaynakları, hatları ve tarım, gıdaya erişim, gıda tedarik zincirlerine talipler.
Bir ucunda ABD, AB, diğer ucunda Rusya, Çin, Hindistan gibi ülkelerin bulunduğu enerji savaşları önümüzdeki 10 yıla damga vurmaya şimdiden aday.
Balkanlarda başlayıp Orta Asya’ya yayılan ve Ortadoğu’nun ardından Kuzey Afrika ile devam eden ülkeler arası ve ülke içi karışlıklılar da bu gelişmelerden farklı düşünülemez. Irak’ın işgalinden, Libya’nın iç savaşından, Suriye’nin bugünkü halinden, Filistin’in sürekli örselenmesinden en son İran Cumhurbaşkanın ölümü(?) birçok gelişmenin perde arkasında “alanı genişletme” arzusu ve özünde de “enerji ve tarım” yatmaktadır.
Ülkemizin bu coğrafyada dün yaşananları, bugünü ve geleceğe dönük sinyalleri erken fark etmek ve “alınması gereken” önlemleri erken almak isteyenler için bir hatırlatmadır.
“Tarım ve enerji sektörü” bugüne kadar olduğu gibi günümüzde de, gelişmişlik düzeyleri ne olursa olsun, tüm ülkelerin ekonomik hayatında büyük bir öneme sahiptir. Hatta gelişmiş ülkeler tarım sektörlerini gelişmekte olan ülkelere karşı her zaman daha fazla oranda korumuştur.
LİYAKATSİZLİK PİRAMİDİ
“Akıllı insanları işe alıp onlara ne yapacaklarını söylemek anlamsızdır; biz, akıllı insanları bize ne yapacağımızı söyleyebilsinler diye işe alıyoruz.” Steve Jobs
Ne zaman Steve Jobs’un bu cümlesini okusam, kamunun durumu (taşra teşkilatı ve bakanlık bünyesi) aklıma gelir. Çalışma kadrosu oluştururken profili uygun ve kalifiye çalışma arkadaşlarının başvuruları değerlendirilmeye alınmaz. Neden değerlendirilmeye alınmadığının sorusunun cevabı ise: “İşi bileni alalım da işi bize mi öğretsin?” Genel mantığı yatmaktadır.
Steve Jobs bu sözü şirketler için söylemiş olabilir ama kamu da bu mantıkla yönetilmeyecek miydi? Şimdi baktığımızda; ne kadar birbirinden farklı görüş açıları değil mi? Kamuda farkı yaratan da tam bu görüş açısı farkıdır işte. “Nitelikli çalışanlardan oluşan ekipleri yönetmek, her şeyden önce kendine güven duymayı gerektirir.”
Ne yazık ki liyakate önem verilmeyen organizasyonlarda kendine güveni olmayan yönetici, kontrolü kaybetmek istemediği, nitelikli kadroları yönetmekten korktuğu ve onları kendisine yönelik potansiyel tehdit olarak gördüğü için, kendi altını söz geçirebileceği ve kendisinden daha niteliksiz kadrolarla doldurma yoluna gitmektedir. Daha sonra da onlara fırsat vermemekte, kendilerini göstermelerinin önüne geçmektedir.
Kendi altındaki yöneticiler de silsile halinde aynı davranışı tekrarladıkları zaman, organizasyonel hiyerarşi içerisinde insan kalitesi yukarıdan aşağıya doğru giderek düşmekte, adeta bir liyakatsizlik piramidi oluşmaktadır.
Ülkemizde kamu kurumlarının en önemli sorunu “Liyakatsizlik piramidi”dir.
İş sadece bununla kalmıyor, liyakate önem vermeyen organizasyonlarda aynı zamanda akraba, eş dost, ayni lise, aynı devre, aynı şehir, aynı sendika, aynı, aynı… Çalışmak da vazgeçilemeyen bir huy haline almıştır. Böyle durumlarda akraba, tanıdık olanı tercih edeceklerin oranı, içinde bulunduğumuz kültürde oldukça yüksektir (Bursa Belediyesi olayı vb.). Çoğu kişi bu durumu olağan karşılar ve etik açıdan da herhangi bir sakınca görmez haline gelmiştir. Bu tercihin ileride hangi suiistimallere yol açabileceğini tahmin etmez veya görmek istemez. Tercih edilen kişiyi “bilmek”, “bu kişi yanlış bir iş yaparsa en önce karşısında ben olurum” demek, yöneticiyi kendisine ve dışarıya karşı sözüm ona rahatlatır. Oysa “gerek yerel yönetimler gerekse kamu kurumlarında faaliyetlerinde liyakatin garantörü kişiler değil, kurumsal sistemin kendisi olmalıdır.”
Dolayısıyla ülkemiz tarımında gerekli tecrübeye sahip mevcut kamu düzeni içindeki yetişmiş genç insanlara fırsat verilmelidir. Makamların gelip geçici olduğu, maddiyatın zamanı gelince seni terk edeceğini düşünen, sorunları çözen, çalışkan, duyarlı, insan ilişkileri pozitif olan, sahadan ve çiftçiden kopuk olmayan, liyakat sahibi, kişilere yöneticilik şansı verilmelidir.
Bir hususta yöneticilikle ilgili sözlerimin doğru anlaşılmasını isterim. Bahsettiğim vasıfta gerçekten iyi çalışan, vatanına hizmet eden çok insanımız var ama bu karakterdeki insanların daha fazla olması önemli, bir o kadar da gereklidir.
Son söz: Tarım sektöründe kartal olmasına rağmen tavuk muamelesi gören, her türlü zorluğa karşı mesleğini yapmaya çalışan, iç çekmeyen, hayıflanmayan, imkân sağlandığında mesleği ve ülke tarımını kartal misali yükseklerde temsil edebilecek kapasitede kutsal insanlar da var!
Ama biz ısrarla ne yapıyoruz? “Eşeği koşuya gönderip yarış atını çifte sürüyoruz!”
571. YILDÖNÜMÜN KUTLU OLSUN, AZİZ İSTANBUL!
Ortaya çıkardığı siyasal, sosyal, kültürel ve stratejik sonuçları itibariyle dünya tarihinin dönüm noktalarından biri olan İstanbul’un fethinin 571.yıldönümüne ulaşmış bulunuyoruz.
Anadolu’nun fethinden başlayarak, İstanbul’un fethine ulaşan; bayraklaşan vatan sevgisini burçlara diken Ulubatlı Hasan’ları, Akşemseddinleri ve Fatihleri yetiştiren büyük Türk milleti ile ne kadar iftihar etsek azdır.
Bu muhteşem kenti bir Türk toprağı haline getirerek, tarihe damgasını vurmuş olan Fatih Sultan Mehmet’e, fetihte yer alan ecdadımıza ve bütün şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.
Ruhları şad, mekânları Cennet olsun.