Erken seçim kurnazlığı
31 Mart seçimlerinin ertesi günü, “Erken seçim talebimiz yok” diyen CHP Genel Başkanı Özgür Özel iki aydır “erken seçim” söylemine sarıldı. Bu talebin arkasında seçim yapılmasından öte seçim yapılabilme ihtimalini gündemde tutma çabası olduğu görülüyor. Cumhur ittifakının “altın değerinde 4 yıl” olarak tabir ettiği bu süreç Özgür Özel tarafından son iki aydır baltalanmaya başlandı. Üstelik “normalleşme-yumuşama” ifadelerinin üst perdeden kullandığı bir dönemde…
Özgür Özel’in hem “normalleşme” isteyip hem de “erken seçim” söylemini sık sık telaffuz etmesi tezatlık oluşturdu. Çünkü “seçimsiz 4 yıl” kararlılığı ortada iken erken seçim söylemine sarılmak anormalleşme eğilimi taşıyan bir politikaydı.
“Bugünden 1,5 yıl sonrası bir erken seçimi olası görüyorum. İstiyor muyum, gelecek hafta olsun istiyorum” diyen Özgür Özel erken seçim olsa dahi CHP’nin oylarında gözle görülür bir artış olmayacağını gayet iyi biliyor. Yerel seçimlerde aldığı emanet oylarla belediye sayısı artmış olsa bile olası bir erken genel seçimde partisinin oy oranının artmayacağını iyi biliyor. Genel seçimde her seçmenin kendi partisine döneceğini gayet iyi biliyor. Hem Erdoğan’ın yeniden aday olacağını hem de Cumhur ittifakının oy oranında ve TBMM sandalye sayısında gözle görülür bir değişme olmayacağını da gayet iyi biliyor.
Bu açıdan bakıldığında karşımıza iki tür erken seçim çıkıyor. Birincisi; siyasi istikrarı tesis etmeye ya da pekiştirmeye yönelik yapılan erken seçim, ikincisi ise; siyasi istikrarsızlığı amaçlayan erken seçim. Birincisine geçmiş yıllarda çok şahit olduk. Mevcut durumda siyasi istikrar ortamı varlığını korurken amaçlananın böyle bir erken seçim talebi olmadığı gayet net görülüyor.
CHP, siyaseten istikrarsız bir havanın oluşması için gayret ediyor. Erken seçim söylemini sık sık tekrar ederek yatırımcıların önünü kesmeye çalışıyor. Bu sayede de iktidarın ekonomik hedeflerinin kesintiye uğramasını ümit ediyor. Netice itibariyle de “iktidar ekonomik hedeflerine ulaşamadı” söylemiyle oy devşirmeyi amaçlıyor. Yoksa ne emekli umurunda ne asgari ücretli ne de çiftçi…
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile CHP'nin Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe’nin normalleşme adı altında ekonomik önerilerin ve güncel durumun masaya yatırılmasının amaçlandığı bir görüşme yapıldı. Bu görüşmeye ilişkin kamuoyunda “ekonominin düzelmesi için CHP’nin öneri yapabileceği” düşüncesi oluştu. Ancak CHP’li Karatepe’nin görüşmeden sonra, “Asgari ücrete ara zam, emekli aylıklarına ciddi artış, tarımsal desteklerinin artırılması ve vergide adaletsizliğin giderilmesi. Bu dört taleple görüşmeye gittik ama dört saatlik görüşme sonunda acı reçeteyi vatandaşa çıkaran anlayışta bir değişim iradesi olmadığını maalesef gördük” açıklamasını yapmasıyla asıl maksadın “daha iyi bir ekonomi yönetimi” üzerine fikir alışverişinde bulunmaktan öte “hükümeti kamuoyunda zorlayacak bir girişimden” ibaret olduğu görüldü.
Hükümet zaten bu taleplerin farkında değil mi? Enflasyonla mücadele bunun için yapılmıyor mu? Ekonomik darboğazdan kurtulmak için istikrarlı bir ekonomik politika kararlılığı yok mu? CHP bu soruların cevaplarını bildiği halde normalleşme adı altında sinsilik yapmaya çalıştı.
Özgür Özel ise görüşmeye ilişkin, “Emekliler, emekçiler, esnaf kemer sıkacak, senin yandaşlar bir düğme daha açacak, öyle yağma yok demeye gittik” sözleriyle niyetlerini itiraf etti. “Ekonomi yönetiminde başka bir çözüm önerisi” düşüncesiyle yapılan bir görüşmeye “zam” talebiyle gitmek kurnazlıktan başka bir şey ifade etmedi.
CHP ne önerdi? Sorunlara nasıl bir çözüm getirdi? İktidarda olsa kendisi ne yapardı? Hiç! Yine yapılanı eleştirmekten başka bir şey yapmadı. Bunun adı ne muhalefet etmek ne normalleşmek ne de mücadele etmek. Bu yapılan düpe düz manipüle etmek. Aynı popülist kurnazlığı geçmişte Kemal Kılıçdaroğlu da yapmıştı. Elde ettiği tek şey resmi kurumların kapısında takılı kalmak oldu.
Özgür Özel’in başında olduğu CHP’de hem takılı kalmaya hem de tutukluk yapmaya devam ediyor.