Üretim ve verim artmazsa!
Artan maliyetler fiyatların artmasına neden olur…
Eğer üretimi ve verimi artırabiliyorsa çiftçiler, girdi maliyetlerindeki artışı yüksek üretime yedirebilirler. Çünkü daha çok üretirseniz birim maliyetiniz de düşecektir.
Ülkemizin yılar içerisinde buğday üretimi ve nüfus artış oranları;
1990 yılı buğday üretimimiz 20 milyon ton ve nüfusumuz 50 milyon,
2020 yılı buğday üretimimiz 20 milyon 500 bin ton ve nüfusumuz 83 milyon.
30 yıllık zaman sürecindeki oransal değişikliklerin yorumunu siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Hatırlayın geçen yıl buğday, arpa fiyatı, çay fiyatı ne kadardı, şimdi ne kadar? Daha çok üretmeniz için daha çok satacağınız beklentisinin olması lazım. Bu durumda talep baskılanmışsa; yani bir yıl boyunca emek verip, peşinden koşturduğunuz ürünün satış fiyatı düşükse nasıl daha çok üretebilir çiftçi?
Tabii bir de sizin ürününüze olan talebin esnek olmaması lazım ki fiyat artırabilesiniz. Şimdi bu da ne demek diyeceksiniz? Şöyle ki ben sattığım ürünün fiyatını artırırım ama çok talep kaçmamalı, vazgeçmemeli. Yani artırdığım fiyattan ürünlerimi müşterilerin alabiliyor olması lazım. Örneğin un satıyorsam, simit satıyorsam fiyatı artırsam da talep aynı oranda azalmıyor olması lazım ki. O zaman maliyetlerin artışını fiyatlara yansıtabilirim.
Kritik olan şey şu: Tarım sektörüne, şu anda verilen ve ileriki günlerde açıklanacak olan ürün fiyatlarında yeterli oranlarda olmayan güncellemelerde ve girdi fiyatlarında yapılan ve ileride yapılacak olan güncellemelerde (zamlarda) Hazine ve Maliye Bakanlığı diyor ki “talebi kısalım ki fiyatlar düşsün.” Ürün çiftçinin elinde iken fiyatların düşük olup, tüketiciye gelene kadar ki zincir sonrası fiyatların çok yüksek olması, dolaysıyla talep kısıldığında önümüzdeki üretim döneminde birçok çiftçi üretimden kaçacaktır.
Kaçan sadece tarım sektörü mü olacaktır? Tabii ki hayır! Emek yoğun sektörlerde…
MEMUR, EMEKLİ VE ÜCRETLİLERİN MAAŞLARININ BASKILANMASI
Maaşların baskılanması insanları daha da yoksullaştıracaktır. Fakat baktığımızda talep düşecektir. Günümüz koşullarında yoksul vatandaşın harcamaları içerisinde beslenme ve barınma payı giderek artmaktadır. Dolayısıyla gıda ve barınma gibi enflasyonist ürün ve hizmetlerin hem talebi hem de fiyatları artırmaya devam edecektir.
İnsanların gelirleri, ancak maaşları arttığı zaman beyaz eşya, otomobil gibi ürünlere de yönelmiş olacaklardır. Bunlar da talebi arttığı zaman fiyatı artmayan sektörler ve bu da bu sektördeki firmaların üretimi artırmasına sebep olacaktır. Sonuç olarak işsizlik azalıyor, gelirler artıyor, talep artıyor ve birim maliyetlerin daha çok düşmesini sağlayacaktır.
Enflasyonu düşürmek için, özellikle tarım sektöründe; ekmek fiyatını sabitlemek için buğday fiyatlarının baskılanması, sütü gıda ürünlerinin ana maddesi görerek çiğ süt fiyatının baskılanması, gıda enflasyonunu düşürmeyecektir. Bunlar geçici çözüm yollarıdır. Ancak günü ve içinde bulunduğunuz dönemleri kurtaracaktır. Memur, emekli ve ücretlilerin maaşlarını yükselterek, gelirlerini artırarak talepleri artırabiliriz. Bu yöntemle de enflasyonu düşürebiliriz.
NEDEN BU DERECEDE YÜKSEK BİR ENFLASYONA SAHİBİZ?
Farkında mısınız? Ülke olarak yoksulluğa koşar adım ilerliyoruz. Dolaysıyla hane halkının harcaması içerisinde gıdanın payı yüzde 30 civarlarında. Bu oran Almanya’da yüzde 15 civarlarında. Düşünün bütün dünyada buğday, elektrik, doğalgaz fiyatları artıyor ve uluslararası piyasada belirleniyor emtia fiyatları ama Almanya’da yüzde 2,4, İngiltere yüzde 2 enflasyon, Ülkemizde yüzde 75 enflasyon. Neden? Çünkü İngiltere yoksul değil. Harcamalar içerisinde gıdanın payı düşük ve Almanya’da sermaye yolu üretim yapılıyor daha çok. Yani üretimi artırdıkça birim maliyeti daha çok düşürebiliyorlar bu ve benzeri ülkeler.
Son söz: Bilimsel tavsiyeleri görmezden gelen veya erteleyen devletler, ekonomik gidişatı özellikle enflasyonu kontrol etmekte önemli bir fırsatı kaçırıyorlar.
Yıllarca Ortodoks ekonomi yaklaşımı mı yoksa Heterodoks ekonomi yaklaşımı mı, enflasyon sebep, faiz sonuçtur ya da faiz sebep, enflasyon sonuçtur yaklaşımlarıyla o güzelim verimli yıllarımız heba edildi. Bu arada gözlerdeki ışıltıyı da hiçbir zaman unutmadık tabi…
Ey yetki sahipleri! Kendi şirketinize, iş yerinize istediğinizi atayabilir, istediğiniz karakteri tercih edebilirsiniz zira bunun sonucu sizi bağlar… Ama kamusal mevki ve makamlara atama yaparken sonucu çiftçi-üretici, tüketici ve tüm halkı bağlayacağı için ehliyet ve liyakata öncelik vermeli ve yapılan atamalarda objektif davranmalısınız… Değilse atamanızdan etkilenen herkesin sizden alacağı hakkı olacaktır… Özetle “Makamı doldurmak için, incir çekirdeğine eziyet etmeye gerek yoktur”.
Kalın sağlıcakla…