Mahmud Abbas Ankara'dan dünyaya meydan okudu
Katil İsrail 7 Ekim’den bu yana 40 bin Filistinliyi katletti. Yakın tarihin en büyük soykırımının gerçekleştiği Gazze’de yüzde 70’i çocuk ve kadınlardan oluşan sivil halkın üzerine bomba yağdırıldı. Camiler, kiliseler, okullar, Pazar alanları, hastaneler, ambulanslar İsrail terörünün hedefi oldu. Esir alınan Filistinliler işkence edilerek öldürüldü. Bombalardan kurtulanlar ise hastalık ve açlığa mahkûm edildi. İnsani yardım tırlarının önü kesildi. Filistin’de nefes almak için güvenli hiçbir alan bırakılmadı. Bütün bu yaşananlar dünyanın gözü önünde gerçekleşti…
ABD ve Avrupa İsrail’e gönderdiği silah ve askeri sevkiyatlarla Gazze’deki soykırıma destek verdi. Barbarlar kafilesinin masum Filistin halkını ezmek için sıraya girdiği soykırıma ne yazık ki hiçbir güç engel olamadı. İspanya gibi bazı Avrupa ülkeleri ve sokak eylemleri dışında dişe dokunur bir tepki gösterilmedi. BM’nin dostlar alışverişte görsün kabilindeki toplantı ve kınamaları da İsrail’i durdurmaya yetmedi.
29 Aralık 2023'te Güney Afrika Cumhuriyeti, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ni ihlal ettiği gerekçesiyle İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanında dava açtı. UAD’nin 26 Ocak 2024 tarihinde İsrail aleyhine verdiği kararlar bile İsrail’in barbarlığının önüne geçemedi. Katil İsrail daha saldırgan ve daha acımasız bir şekilde katliamlarına devam etti.
ABD’nin Ortadoğu’da ileri karakolu olarak kurduğu ve bölgenin haritasını değiştireceği büyük İsrail projesinin hayata geçmesi için tüm insanlık değerleri ayaklar altına alındı. İnsan hakları pervasızca çiğnendi. Tutuklu bir mahkûm için insan hakları hatırlatması yapan AİHM 40 bin insan katledilirken sessiz kaldı, çocukların çığlığına kulaklarını tıkadı. Bölgeye her geçen gün daha fazla silah sevkiyatının yapılması İsrail’i daha da cesaretlendirdi. Lübnan’a yönelik saldırlar, bölge ülkelerini tehdit eden açıklamalar peş peşe geldi. Ortadoğu’da bölgesel bir savaş arzulayan ABD savaş gemileri, nükleer denizaltıları, F-22 ve F-35 savaş uçaklarıyla İsrail’i koruma altına altı. 24 Temmuz’da ABD kongresinde katil Netanyahu’nun dakikalarca ayakta alkışlanması da soykırımın arkasında bizzat ABD’nin olduğunu belgeledi.
İsrail’in, Irak ve Suriye’nin bir parçasını da alarak oluşturmak istediği ‘Davud koridoru’nun nihai hedefinin Türkiye olduğu defalarca dile getirildi. Bu uyarıyı ilk kez dile getiren MHP Lideri Devlet Bahçeli, İsrail’e askeri müdahaleyi de dile getiren dünyadaki ilk siyasi liderdi. “İsrail’i durdurmak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır” dedi ve Kudüs Bozkurtlarının göreve hazır olduğunu söyledi. Bugüne kadar İsrail’e karşı bölge ülkelerinden bu tonda bir mesaj yükselmedi. Kınamadan öteye geçemeyen bazı Arap ülkeleri İsrail’in “koltuklarınızla rahat oturmak istiyorsanız susun” tehdidine boyun eğdi. İnsani yardım göndermek için bile elini taşın altına koymayan petrol zengini bu ülkeler Türkiye’nin dayatmasıyla İslam İşbirliği Teşkilatında alınan bazı kararların altına imza atmak zorunda kaldı.
Türkiye, Filistin davasının dünya kamuoyuna duyurulması ve küresel vicdanın harekete geçmesinde öncü bir rol oynadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürüttüğü diplomasi trafiği Filistin’in dünyaya açılan sesi oldu. İsrail’in yaptığı katliam Türk haber ajansları tarafından dünyaya duyuruldu ve İsrail’in gösterdiği oluşturmak istediği algının önüne geçti. Türkiye, Gazze’ye elini ilk uzatan, ekiplerini Mısır sınırına gönderen ilk oldu oldu. Türkiye hem diplomasi hem de bölgesel gücünü kullanarak İsrail’in katliamlarının karşısında güçlü bir şekilde durdu. Ancak bu durum İsrail’i durduracak tek seçeneğin askeri güç olduğu gerçeğini değiştirmedi. ABD ve İsrail’in istediği de bölgesel bir savaşın çıkması için 3. Ülkelerin askeri güç kullanmasından geçiyordu. Türkiye bu konuda temkini elden bırakmadı ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan “Karabağ’da, Libya’da ne yaptıysak aynısını yaparız” sözleriyle gereken mesajı da verdi. UAD’de İsrail aleyhine açılan davaya müdahil olma talebiyle de hukuktan ayrılmadığını gösterdi. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de Türkiye’nin öncülüğünde Mısır, Irak ve Suriye’nin içinde yer aldığı bir Kudüs Paktı kurulması önerisi İsrail’in bölgesel ilerleyişini durduracak kayda değer bir öneri olarak yerini aldı.
7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşanan katliamları anlatmak mazlumların sesi olan her ülkenin üzerine vazifesi olmalıydı. Türkiye bunu layıkıyla yerine getirdi ve elindeki tüm imkânları kullandı. Ancak bundan önce Filistin halkının selameti için içeride de bütünlük sağlanması elzemdi. Hamas ve El-Fetih’in ortak hareket etmesi İsrail’in işini zorlaştıracak ve beslendiği önemli kaynaklardan bir tanesini kesmiş olacaktı. Türkiye bu bütünlüğün sağlanması için de önemli çabalar sarf etti. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın 24 Temmuz’da TBMM’ye davet edilmesinin arka planında yer alan önemli detaylardan biri de bu birlikteliğin sağlanmasıydı. Hamas lideri İsmail Heniyye’nin bulunduğu ve Mahmud Abbas’ın Filistin’de yaşananları TBMM’den dünyaya duyuracağı konuşma bu açıdan önemliydi. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın TBMM’den dünyaya seslenişi 24 Temmuz yerine 15 Ağustos’ta gerçekleşti. Ancak bu sefer de şehit İsmail Heniyye o salonda bulunamadı…
Mahmud Abbas’ın dünkü konuşmasında sözlerine İsmail Heniyye’yi anarak başlaması bu açıdan önemliydi. Konuşmasının ileri bölümlerinde Türkiye’nin duruşundan övgüyle bahsetmesi ve “Ya Zafer Ya Şehadet” şeklindeki net mesajları ve Gazze’ye gitme kararı alması alkışlarla karşılandı.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın tıpkı TBMM’de olduğu gibi Filistin’in yanında duran tüm ülkeler tarafından davet edilerek milli meclislerinde Filistin’in sesinin dünyaya duyurulmasının sağlaması uluslararası kamuoyunu harekete geçirmek adına oldukça önemli. Filistin’i bağımsız bir devlet olarak tanıyan İspanya, İrlanda ve Norveç Gazze’ye kör balan Batının gözünün açılması için bu seslenişe öncülük etmeli. Çünkü yaşadığımız çağ zalimin çığırtkanlığına değil, mazlumun sesine muhtaç…