22 Aralık 2024
weather
6°
Twitter
Facebook
Instagram

ABD-İsrail-İran arasında savaş düellosu

YAYINLAMA:
ABD-İsrail-İran arasında savaş düellosu

İsrail ile İran arasındaki gerilim giderek artarken diğer yandan da ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz destek, şartları daha da kızıştırmaya devam etmektedir. 

Malum olduğu üzere İran-İsrail arasında uzun yıllardır süregelen gerginlik İsrail’in Lübnan’da Hizbullah liderini öldürmesi akabinde de Beyrut’u vurmaya devam etmesi ile yükselirken İran’ın “misilleme” yapması sonucu zirve noktalara ulaşmıştır. İran-İsrail arası yaklaşık 1100 km’dir. İran’ın kendi topraklarından fırlattığı füzelerin İsrail’e ulaşması için Irak topraklarından geçmesi gerekmektedir. Burada, Irak topraklarında bulunan ABD üslerinin üzerinden 100’den fazla füzenin geçmesi akıllara farklı konuları da getirmektedir. Diğer yandan İran, füzelerini ateşledikten sonra 3 saat içerisinde İsrail’e düşeceğini de ilan etmiştir.

Yaşanan gelişmelerin ardından İsrail “İran’ı ölümcül vuracağız” açıklamasında bulunmuş, akabinde savaşın başlamasının an meselesi olduğu konusu da sürekli olarak dile getirilmeye başlanmıştır. Diğer bir konu ise İsrail’in İran’a ait stratejik tesisleri hedef alacağı yönünde şekillenmiştir. İran’da Bonabi, Ramsar ve Tahran’da “araştırma reaktörleri”, Arak, Kum, Natenz, Isfahan ve Buşehr kentlerinde ise “nükleer tesisler” bulunmaktadır. Ayrıca İran’ın Basra Körfezi kıyısı doğalgaz sahası iken Irak ile olan sınır hattı boyunca da petrol tesisleri yer almaktadır. İsrail’in bu tesislere saldırı düzenlemesi –ki hepsini aynı anda vuracak riski göze alması pek mümkün değil- yeni bir enerji krizinin başlamasına sebep olabilecektir. Zira olası bir saldırı sonrası İran’ın Basra Körfezi’ni kapatması kuvvetle muhtemeldir. Dünyaya sağlanan enerjinin yaklaşık yüzde 30’u bu bölgeden gönderilirken, İsrail’in bu tarz bir saldırı gerçekleştirmesi küresel anlamda yeni bir krizi tetikleyebileceği gibi Avrupa’nın göbeğinde süren ve her an bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimali bulunan Rusya-Ukrayna savaşının yaratmış olduğu enerji krizinin derin etkileri de hesaba katıldığında ABD’nin bu saldırıyı arzu etmeyeceği söylenebilmektedir. Ancak İsrail’in İran’a ait birkaç stratejik noktayı vurarak İran içerisinde bir iç karışıklık yolunu deneyebileceği de ihtimaller arasındadır. Netanyahu’nun Eylül ayının sonunda yayınladığı video mesajında kullandığı “İran nihayet özgür olduğunda her şey farklı olacak. İki kadim halk, Yahudiler ve Persler nihayet barış içinde yaşayacak” ifadeleri ve bu açıklamanın ardından İran'ın son şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin ABD’de CIA korumasında bulunan oğlu Rıza Pehlevi’nin “İran'daki rejim değişikliğinin pek çok küresel sorunun sona ermesi anlamına geleceğini” savunması ek olarak AB’de düzenlenen İsrail’e destek gecesinde Pehlevi’nin sahneye “İran Kralı Majesteleri Reza” olarak davet edilmiş olması da bu çerçevede değerlendirilmelidir. (1979 yılında Ayetullah Humeyni İran’a Fransa’dan gelmişti) Her ne kadar İran’ın olası bir saldırıda kenetleneceği düşünülse de İran içerisinde bulunan sessiz grupların rejim değişikliği için harekete geçebileceği ihtimaller arasındadır. Zira son yıllarda İran sokaklarında hareketlenmeler de yaşanmıştır.

İran ve İsrail arasındaki gerginliğin bir kara savaşına dönüşme ihtimali coğrafi şartlar göz önünde bulundurulduğunda oldukça zayıftır. Her iki ülkenin güç dengesine bakıldığında İsrail, 22 bin 500 kilometrekarelik bir coğrafya ve 9 milyonluk nüfusunu 24,5 milyar dolarlık savunma bütçesi, 241 savaş uçağı, 194 helikopter ile savunurken, 1 milyon 648 bin kilometrekarelik İran ise 87 milyonluk nüfusunu 10 milyar dolarlık savunma bütçesi, 186 savaş uçağı 142 helikopter ile savunacaktır. Burada ABD’nin verdiği destekle beraber İsrail’in askeri anlamda şu aşamada İran’dan daha üstün olduğu açıkça görülebilmektedir. Biden ve Netanyahu’nun geçtiğimiz gün gerçekleştirdiği görüşmenin ardından Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada “İsrail’in güvenliğine olan sarsılmaz bağlılığın teyit edilmesi, Hizbullah’a yönelik operasyonlara desteğin yinelenmesi” ABD’nin İsrail’e “sen vur biz arkandayız” mesajının tezahürü olmuştur.

Vadedilmiş topraklar üzerinde devlet kurma hayaliyle hareket eden İsrail, buralarda tam hakimiyet kurma konusunda oluşan nüfus açığını ABD’nin güdümündeki terör örgütleri ile kapatmayı hedeflemektedir. Suriye’de SDG,PKK/YPG, Irak’ta PKK, İran’da ise PJAK ile eksiğini tamamlamayı düşlemektedir. Bu sebepten Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır” ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin “Bugün mesele Beyrut değil, Ankara’dır. Bugün hedef Şam, Tahran, Sana veya Bağdat değil İstanbul’dur. Bugün gizil ve gizli gündem Türk vatanıdır.” açıklamaları iyi anlaşılmalıdır.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *