İsrail saldırganlığını Suriye’ye taşıyor
Suriye’de 27 Kasım günü muhaliflerin Halep’in batı kırsalında başlattığı operasyon neticesinde 8 Aralık günü 61 yıllık Baas rejiminin yıkılmasıyla beraber Esed zulmü son bulmuş, Ortadoğu’da yeni bir başlangıcın kapıları aralanmıştır.
Ortadoğu’da uzun süredir devam eden huzursuz iklimde İsrail’in önce Filistin’de sürdürdüğü soykırım, akabinde de Lübnan’a saldırmasıyla risk giderek yükselmiş, Esed rejimin yıkılmasıyla beraber Suriye’de son iki gün içerisinde 300’den fazla askeri hedefi vurması farklı bir gündemi oluşturmaya koyulmuştur.
Bilindiği üzere 1967 yılında vasat bulan Altı Gün Savaşı'nda, Suriye, Golan Tepeleri üzerinden İsrail’i vurmuştu. İsrail ise verdiği karşılıkla bölgenin 1200 kilometrekaresini ele geçirmişti. 1973 yılında Yom Kippur Savaşı'nda Suriye tepeleri geri almaya çalışmış fakat başarılı olamamıştı. İki ülke 1974’te varılan anlaşma gereği BM gücünün bulunduğu 80 kilometre uzunluğundaki bir tampon bölgenin dışında kalmayı kabul etmişti. İsrail’in bölgedeki egemenliği uluslararası alanda 2019 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın işgali tanımasına kadar kabul edilmiyordu. Geçtiğimiz aylarda Suriye tarafı İsrail'in tampon bölgede siperler inşa ettiği ve anlaşmayı çiğnediği bahsini dile getirmişti.
Suriye’de rejimin yıkılmasına paralel olarak artan İsrail saldırıları 1974’ten bu yana geçen süreç zarfında bölge üzerinde hâkimiyetini artırdığı yönündeki kanaati kuvvetlendirmektedir. Diğer yandan Suriye’de rejimin yıkılmasıyla beraber İsrail’in ülkedeki askeri hava üssü, savaş uçakları ve donanmayı direkt hedef alması, Suriye’nin askeri altyapısını büyük bir tahribata uğratması; bu denli nokta atışı istihbarat bilgisinin nasıl sağlandığı ya da Esed’in ülkeden ayrılırken bu bilgileri İsrail’e verdiği şüphesini akıllara getirmektedir.
İsrail’in Arz-ı Mevud’a uzanan yol olarak gördüğü İsrail’i Suriye üzerinden Irak'a bağlama projesi olan Davut Koridorunun toprak bütünlüğü sağlanan bir Suriye özelinde açılması mümkün değildir. Bu sebeple İsrail amacına ulaşabilmek adına Suriye’deki geçiş sürecini değişmez ortaklarıyla beraber fırsata dönüştürme arayışına girmiştir. Buradaki nihai hedef Suriye’nin huzura kavuşmasını, toprak bütünlüğünün sağlanmasını engelleyerek Şam’a çok yakın bir mesafeden geçecek olan koridoru kabul ettirebilmek ve Arz-ı Mevud’un önemli bir adımını hayata geçirebilmektir. Bahsettiğimiz konu üzerindeki en önemli noktalardan birisi ise koridorun kontrolünün PKK/YPG terör örgütü ile sağlanacağı İsrail tarafından da açıkça dile getirilmektedir.
Mevcut koşullar altında hem İsrail’in hem de ABD’nin ilk odaklanacağı hususlardan birisi Suriye’de istikrarın sağlanmasını önleyerek terör örgütlerinin ülkenin Kuzeyinden Güneyine kaydırılması ve koridorun hayata geçirilmesi konusu olacaktır.
Görünen tabloda Şam’a 20 kilometre kadar yaklaşan İsrail’in işgal girişimlerinin Golan Tepeleri ile sınırlı kalmayacağı, ilerleyen süreçte Türkiye ile yakın temas hattına girebileceği anlaşılırken, bu duruma mukabil Türkiye olarak İsrail’e karşı angajman kurallarımızı acilen belirlememiz gerektiği hususu karşımıza çıkmaktadır.