Kuraklık neden bu kadar tehlikeli?

Ülkemiz, coğrafi konumu ve iklim çeşitliliği sayesinde tarım açısından zengin bir potansiyele sahip. Ancak son yıllarda, iklim değişikliğinin etkisiyle birlikte kuraklık, tarım sektörünü ciddi şekilde tehdit etmeye başladı. Özellikle yağışların mevsim normallerinin altında seyretmesi ve sıcaklıkların artması hem üretimi hem de tarım ekonomisini olumsuz etkileyecektir.
Küreselleşen dünyada yaşanan birçok krizin yanı sıra, küresel ısınma ve kuraklığın tarıma olumsuz etkileri her geçen gün birçok devletin ana gündemini oluşturmaktadır. İklim de oluşabilecek herhangi bir olumsuzluk şüphesiz tarımı doğrudan etkileyecektir.
Ülkemiz tarımını etkileyen en önemli meteorolojik faktörler; yağış̧, sıcaklık, rüzgâr, nem, zirai don, güneşlenme süresi ve şiddeti olarak sayabiliriz.
Genellikle yeterli yağışın düşmemesi olarak tanımlanan kuraklık, sadece basit bir yağış̧ eksikliği demek de değildir. Uzun yıllar boyunca nemliliğin ortalamadan daha az olması durumunda ortaya çıkan bu durum bir bölgede yağış ve evapotranspirasyon arasındaki dengenin bozulmasından kaynaklanır.
Tarım, atmosfer şartlarında çalışan bir fabrikadır. Tarımsal üretimi etkileyen faktörler toprak, tohum, insan ve iklimdir. Bunlardan iklim dışında kalan diğer faktörler genellikle kontrol ve ıslah edilebilir. Tarım teknikleri ne kadar gelişirse gelişsin iklim faktörleri tarımsal üretimi önemli ölçüde etkilemeye devam edecektir.
Ülkemizde yağışların alansal ve zamansal dağılımlarının düzenli bir rejim izlememesi farklı şiddette kuraklık olaylarının yaşanmasına neden olmaktadır. Yer altı ve yer üstü sularının varlığının devamı için özellikle ülkemizdeki kış ve bahar yağışlarındaki değişimler (yağışın miktarı ve şekili) oldukça önemlidir.
Ülkemizde yağışların alansal ve zamansal dağılımı oldukça düzensizdir. Kuzey ve güney arasındaki yağış değişkenliği oldukça farklıdır. Yıllık toplam yağışları bölgeler arası farklılık göstermekle beraber yaklaşık yüzde 38’sini kış aylarında, yüzde 27’sini ilkbahar, yüzde 24’ünü sonbahar ve yüzde 11’ini yaz mevsiminde alır.
Ülkemizde yağış rejimi, iklimsel ve mevsimsel özelliklere bağlı olarak bölgesel farklılıklar göstermekle birlikte yıllık ortalama yağış miktarı 574 mm olup yıllık yağış miktarı da 450 milyar metreküptür. Tarımsal ve hidrolojik kuraklıkla mücadele için ülkemizde teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir yerüstü (yüzeysel) ve yeraltı suyu miktarı (net su potansiyeli), Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yıllık olarak 234 milyar metreküp brüt su potansiyelinin yaklaşık yüzde 48’ine karşılık gelmek üzere, toplam 112 milyar metreküp olarak belirlenmiştir.
Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar metreküp, komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar metreküp olmak üzere, ortalama yıllık toplam 98 milyar metreküptür. 14 milyar metreküp olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yıllık toplam 112 milyar metreküp olup, bunun sadece 44 milyar metreküpü kullanılmaktadır. Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı olarak ifade edilen 1.300 metreküp (günde yaklaşık 216 litre olan) su, ülkemizde bir kişinin sadece içme ve kullanma suyudur.
Kuraklık, sadece su kaynaklarının azalması anlamına gelmiyor. Aynı zamanda toprağın verimliliğini düşürüyor, ürünlerin gelişimini olumsuz etkiliyor, girdi maliyetlerini artırıyor ve hayvancılığı da zora sokuyor. Ülkemizde özellikle İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Ege bölgeleri, 2025 yılı itibariyle artan kuraklık tehdidiyle karşı karşıya. Normalde yazlık ürünlerin sulanmasına hazırlık yapılırken şimdilerde kışı toprak altında geçiren ürünler sulanıyor. Dolaysıyla su kaynakları hızlı bir şekilde azalıyor. Su kaynaklarının azalmasıyla birlikte sulama imkanları kısıtlanıyor, bu da çiftçilerin ürün verimini düşürüyor.
Önümüzdeki günlerde, aylarda ve yıllarda yağış olmamasının somut etkileri arasında;
Buğday, arpa, mısır gibi temel tarım ürünlerinde rekolte düşüşleri. Özellikle yağışa bağımlı tarım yapılan bölgelerde ciddi verim kayıpları görülecektir.
Üretim azaldıkça, arz-talep dengesi bozulacak ve bu durum gıda fiyatlarının yükselmesine neden olacaktır.
Kuraklık, meraların kurumasına ve hayvan yemi üretiminde azalmaya yol açacak. Bu da et ve süt üretimini olumsuz etkileyecektir.
Kuraklık, su kaynaklarının tükenmesine neden olarak sulama imkanlarını kısıtlayacak. Çiftçiler özellikle yer altı sularını aşırı kullanımına yönelecek ve uzun vadede su krizine yol açacaktır.
Kuraklıkla mücadele sadece Tarım ve Orman Bakanlığının çözüm önerileriyle yeterli olmayacaktır. Hem bireysel hem de toplumsal çözümlere de ihtiyaç var. Özellikle DSİ, Su Yönetimi Enstitüsü, Sulama Birlikleri ve Belediyeler birlikte hareket etmeli bütün riskleri göz önünde tutarak çözüm önerileri ve çeşitli senaryolar hazırlamalıdırlar. DSİ sadece kurumlar arası yazışmalarla üzerinden sorumluluğu attığını düşünmemelidir. Su bütçesi, ürün deseni değişikliği, kısıntılı sulama, sulama zaman planlaması, su-verim ve verim-kazanç eğilimleri ilgili çiftçiler hem bilgilendirilmeli hem de bilinçlendirilmelidir.
Zaman kaybetmeksizin; damla sulama gibi modern sulama yöntemleri yaygınlaştırılmalı. İklime uygun, kuraklığa dayanıklı tohumlar tercih edilmeli. Çiftçilere destek sağlanmalı, su yönetimi politikaları geliştirilmeli. Toplumun su tasarrufu konusunda bilinçlenmesi sağlanmalı. Seracılık ve topraksız tarım gibi modern yöntemler desteklenmelidir.
Son söz: Ülkemiz tarımının geleceği, kuraklıkla mücadele konusunda atılacak adımlara bağlı. Sadece bugün değil, gelecek nesillerin de sağlıklı ve sürdürülebilir tarım ürünlerine ulaşabilmesi için hem bireysel hem de toplumsal sorumluluk almak zorundayız. Unutulmamalıdır ki, su hayattır ve doğru yönetilmediği sürece hem tarım hem de yaşam tehlike altındadır.
Kalın sağlıcakla…