Zanaat olarak değil, sanat olarak siyaset ve Devlet Bahçeli
Tanımlanma, anlaşılma ve yapma biçimleri itibariyle farklılık arz etse de son tahlilde siyaset, bağımlı olduğu kadar görece özerk bir olgudur. Bağımlı yönü itibariyle siyaset ve siyasal söylemler toplumsalın, toplumsallık bağlamında oluşan yapının bir uzantısı ve temsili olarak görülür. Özerk niteliği itibariyle ise verili toplumsal gerçekliği aşan dönüştürücü bir arz üretme işidir. Bu iki yönü dikkate alındığında aslında siyaset ile toplumsal gerçeklik düzlemi arasındaki ilişkiyi diyalektik olarak ele almak mümkündür. Bağımlı yönü itibariyle siyaseti, siyasal parti ve söylemleri toplumsal gerçekliğin bir temsili, kurulu/kurumsal düzenin bir uzanımı ve bu düzende şekillenmiş talep ve beklentilerin temsili olarak ifade etmek tabiidir. Ne var ki gerek söylem gerekse pratik düzeyinde siyaseti salt bağımlı bir olgu olarak ele almak bir süre sonra Erol Güngör’ün deyimiyle “değişen şartlara değişmeyen tepkiler vermek” şeklinde kötürümleşmeyi, en iyi ihtimalle salt konjonktürel ve refleksif tepkiler vermeyi beraberinde getirir ki bugün muhalefetin durumu tam olarak budur. Bu tutumu zanaata benzetmek mümkündür.
Böyle bir durumda siyasal söylemler ve ilgili pratikler özellikle tarihin hızlandığı zamanlarda aslında değişmesi gereken; bozuk bir realitenin doğru bir temsili olmaktan öteye geçemezler. Buna mukabil siyaseti, toplumsal gerçeklik düzlemi ile ilişkisini diyalektik olarak ele aldığımızda şu görülecektir: Aslında siyasete, siyasetçiye ve siyasal söyleme düşen özellikle de tarihin hızlandığı dönemlerde, yaşayan kurumların ve kurumsallaşmış pratiklerin karşısına yeni durumların dikildiği anlarda tarihin sorumluluğunu alabilmek... Ciddi bir değişim anlayışla kurumları zihniyetlere uydurmaya; konjonktürü yapıya dönüştürmeye yönelmektir ki, bu sanattır ve Devlet Bahçeli Beyefendin yaptığı da tam olarak budur.
Konjonktür, kolektif ve irade dışı, dahili ve harici olayların kesişiminin ifadesidir. Türkiye örneğinde konjonktürel gelişmelerin ise her zaman uluslararası; küresel, bölgesel ve yerel gelişmelerin kesişiminde şekillendiği gayet açıktır.
PKK terör örgütü bunun tipik bir örneği olarak okunabileceği gibi söz konusu zeminde meydana gelen değişme ve gelişmelerin örgütün yapısal ve eylemsel pratiklerinde tezahür etmesi bu nedenle işten bile değildir. Nihayetinde artık 20. yüzyılın gerçekliği örneğinde ya o-ya bu şeklindeki ikili klasik mantık önermeleri çerçevesinde algılanması pek muhtemel olmayan hem o-hem bu veya ne o-ne bu şeklinde saçaklı mantık kuralları içerisinde algılanmaya müsait bir gerçeklik söz konusudur. Küresel, bölgesel ve yerel nitelikli bazı olayların aynı noktada karşılaştığı yeni bir yüzyılın konjonktürü ile karşı karşıya olduğumuz aşikârdır.
Konjonktür, yapıları yıkar ve dengesizliği de kapsayan yeni yapılar kurar. Siyasetin görece bağımsız gerçekliği ise konjonktürel durumlarda hiç olmadığı kadar kıymetli hale gelir. Bu bağlamda siyaset bir zanaat olmanın ötesinde bir sanat ve ustalık olarak karşımıza çıkar. Siyaset sanatı ve ustalığı konjonktürü görüp, konjonktürün sunduğu imkânların farkına varıp, konjonktürü kullanarak yeni bir yapı inşa edebilmektir. Gerçekliği toplumsal ve milli idealler ve çıkarlar uğruna değiştirmeye yönelmektir. Gerekçesi amacı her ne olursa olsun fenomenolojik bir okuma ile özellikle seçim günü “her şey değişecek...” diyen Sayın Devlet Bahçeli Beyefendinin son günlerde kamuoyuna verdiği mesajı ve söylemlerini bu söylemin ardılları olarak bir bütünlük içerisinde ele alıp kavramak özel önem arz eder. Türk kamuoyu ile paylaşılan ve kararlılıkla sürdürülen bu tarihsel sorumluluğu bir siyaset sanatı ve ustalığı olarak okumak mümkündür.
Nihayetinde 40 yıllık geçmişi itibariyle şu ya da bu şekilde yaşamakta olan en uzun süreli terör örgütü olma niteliğini elinde bulunduran bir yapının küresel, bölgesel ve yerel dinamiklerin etkileşimini dikkate alan bir proaktif üst akılın ifadesi olduğu ve bu çerçevede yeni pozisyonlar almaya yöneldiği kesin olsa gerektir.
Tabi ki PKK terör gerçekliği, siyaset yapma pratikleri açısından kimi siyasetçilere vazgeçilmez bir konfor alanı sunmaktadır. Ancak terör devam ettiği sürece sınıfsal, etnik, dini kültürel farklılıklarına rağmen geri kalan milyonların potansiyel şehit yakını olarak hizalandığı bir ülkede siyasete düşen sorumluluk, verili konfor alanları içerisinde siyaset yapmanın büyüsüne kapılmaktan ziyade henüz siyasetten umudunu kesmemiş ve ister eleştirel isterse onaylar tavırlarla siyaseti yeniden keşfeden milyonların gerçekliğini, siyasetin görece özerk bir olgu olduğunu dikkate alarak siyaset yapmanın imkân ve sınırlarını, konfor alanını konjonktürü kavrayıcı hatta radikal tarzda genişletmek olsa gerektir. İşte Devlet Bahçeli Beyefendinin yapmış olduğu tarihin hızlanmış olduğu zamanlarda geçmiş, şimdi ve geleceği bir bütün olarak görmek, konjonktürü çok iyi okuyarak ve ona uygun bir pozisyon inşa etmektir. Siyaseti konfor alanları içinden yapmaya alışkın olanların, bu sanatı anlaması mümkün değildir. Zira zanaatta eserin birçok benzeri olduğu gibi, sürekli tekrarı da ihtiva eden bir yönü vardır. Oysa sanat her defasında özgün olan bir eseri ortaya koymayı ifade eder, onda bilgi ve deneyimin yanı sıra doğuştan gelen bir yetenek olarak üstün sezgide vardır. Bütün bu nedenlerden dolayı muhalefetin zanaatları ile meşguliyetleri devlet ve toplum adına daha hayırlı olacaktır.