Devrimden sonra: Suriye’de Türkmenler ne yapmalı?


Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere; Suriye’de devrimin ardından, Suriye krizine doğrudan yahut dolaylı olarak müdâhil olmuş her aktör; pozisyonunu bugün yeniden gözden geçirmekte ve stratejilerini yenilemektedir. Bu noktada Suriye’de, Türkiye Cumhuriyeti’nin millî güvenliği için önemli araçlardan birisi olan, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler gibi, Zazalar, Kurmançlar ve diğerleri gibi Türk Dünyası’nın mütemmim cüzü Suriye Türkmenlerinin yeniden organizasyonu da çok önemli bir konu olarak önümüzde durmaktadır. Özellikle devrim sonrasında oluşan yeni yönetimin Türkmenleri büyük oranda görmezden gelmesi hem Türkmen varlığı için hem de Türkiye’nin milli güvenliği açısından ciddi bir problem oluşturmaktadır. Türkiye’nin bu hususla ivedilikle ilgilenmesi hayati öneme haizdir. Bu nedenle Suriye Türklerinin yeni bir vizyona ihtiyacı bulunmaktadır.
2013 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin destekleri ile kurulan Suriye Türkmen Meclisi kuruluşundan bugüne kadar; uzun bir süredir Türkiye’de yaşayan, Suriye sahasının gerçeklerinden ve Suriye Türkmenlerinden uzak dar bir kadro tarafından yönetilmiştir. Bahsi geçen yapının diaspora meclisi şeklinde Türkiye’de yaşayan Suriyeliler tarafından yönetilmesi ciddi bir problem teşkil etmiştir. Bu nedenle de Suriye Türkmen Meclisi, Suriye Türkmen Toplumunda herhangi bir taban/ağırlık kazanamamıştır. Nihayetinde de artık neredeyse işlevsiz kalmıştır.
Suriye Devriminin siyasi temsiliyetini yürütme iddiasında olan Suriye Geçici Hükümeti, Suriye Muhalif Devrimciler Konseyi ve Türkmenlerin siyasi çatısı olması için kurulan Suriye Türkmen Meclisi gibi sivil siyaset organlarının Suriye toplumunu peşinden sürükleyici bir etkisi maalesef olamamıştır. Bunun sebebi, “Ortadoğu’da silahlı mücadelenin yaşandığı ülkelerde halk bölgedeki askeri figürlere rağbet eder” gerçeğidir. Bu fotoğraf Kasım 2019’da Çobanbey’de gerçekleştirilen Suriye Türkmen Meclisi Kongresinde daha net ortaya çıkmıştır. Kongrede yukarıda zikrettiğimiz kurumların sivil siyaset temsilcileri kendisine ayrılan protokol alanında otururken halkın ve delegelerin kendilerine yönelik bir ilgisi görülmemiştir. Öte yandan Suriye Türkmenlerini temsilen gelen delegeler dışarıda Suriye Milli Ordusu içerisindeki Türkmen Komutanların (Fehim Ertuğrul İSA, Seyf Ebubekir POLAT, Doğan SÜLEYMAN vd.) etrafında onlar ile sohbet etmek ve selfie/ özçekim çekinmek için birbirleri ile yarışıyorlardı.
Suriye Türkmen Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili kurumlarının tam desteğine rağmen Suriyeli Türkmenlerde ve Suriye Halkında bir türlü umut uyandıramamıştır. Meclisin Suriye sahasında bir karşılığı olmayan siyasi partilerden müteşekkil oluşu ve Suriye Halkında sivil siyasete karşı güven kültürünün olmayışı; sonuç olarak başarısızlığı getirmiştir. Sivil siyasete karşı halkın yaklaşımı ortadayken mevcut sivil siyaset kurumlarını destekleme üzerinde ısrar etmek saha gerçekliği ile uyuşmamaktadır.
Bugün Suriye’de içinde bulunulan durum ve şartlar ortadadır. Bu şartların gereğini yerine getirmek ve hak taleplerini gür bir sesle dünyaya duyurmak için, her türlü dış baskı ve kontrolden uzak millî bir liderin çıkarılması ve milli bir yapının kurulması zaruridir. Çözülmesi gereken ilk mesele artık iyice yıpranan ve sahada bir karşılığı kalmayan Suriye Türkmen Meclisi’nin yerine karizmatik bir askeri liderin önderliğinde milli bir cephenin inşa edilmesidir. İnşa edilecek Suriye Türkmen Cephesi’nin Suriye merkezli çalışması ve faaliyetlerini Suriye’den sürdürmesi elzemdir. Her alandan Türkmen unsurların içinde yer alabileceği ve mücadele verebileceği Suriye Türkmen Cephesi’nin inşası bu anlamda hayatî önemi haizdir. Aksi takdirde önümüzdeki süreçte gelişmeler karşısında Türkmenlerin bölge siyaseti içerisinde asimile olarak eriyip gitme ihtimali bulunmaktadır.
Suriye Türkmenlerinin ciddi bir elit problemi de mevcuttur. Suriye Türkmenlerini uluslararası müzakerelerde ve platformda temsil kabiliyetine sahip kadroların ivedilikle yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu noktada “Suriye Türkmen Akademisi”nin kurulması ve Türkmen toplumundan potansiyeli olan kişilerin burada yetiştirilmesi planlanabilir. Bu akademi ilerleyen yıllarda “Ortadoğu Türkmen Akademisi” olarak da değerlendirilebilir ki böylece sadece Suriye Türkmenleri için değil Irak, Lübnan, Ürdün, Mısır vd. ülkelerdeki Türkmenler için de elit kadrolar yetiştirilebilir. Akademide alanında yetkin akademisyenler tarafından hızlandırılmış bir biçimde, en modern eğitim-öğretim metotları kullanılarak Siyaset Bilimi ve Uluslararası Siyaset, Anayasa Hukuku, Uluslararası Hukuk, Türk Tarihi, Uluslararası Hukuk Özelinde Suriye Krizi, Diplomatik Müzakere Teknikleri, Orta Doğu Tarihi, Suriye Türkmenlerinin Tarihi, Geleneksel İslam ve Güncel Tehditler: Selefilik/Vahhabilik konularında katılımcıları yetiştirmesi faydalı olacaktır.
Konuyla ilgili olarak Suriye’deki Türkmen varlığının “uluslararasılaştırılması” da önemli bir başka husustur. Dünya kamuoyu öncelikle Suriye içerisinde ayrı olarak Türkmen adında başka bir halk da olduğunu enformasyon yoluyla öğrenmelidir; zira Suriye’de kültürel hakları verilmeyen Türkmenler uzunca bir süre insan hakları ihlallerine ve katliamlara uğramıştır. Bu durumun uluslararası kamuoyuna her şekilde duyurulması için insan hakları sözleşmelerinin mekanizmaları ve bu alanda faaliyet gösteren, konuya ilgili uluslararası sivil toplum örgütleri ile irtibata geçilmelidir. Bu noktada Avrupa Birliği kurumsal yapısı içerisindeki azınlıklarla ilgili teşkilatlar nezdinde Türkmenlerin girişimlerde bulunması önemlidir. Ayrıca Esed Rejimi’nin bölgedeki Türkmenlere yönelik işlemiş olduğu insanlığa karşı suçlar raporlanmalı ve uluslararası kamuoyuna sunulmalıdır.
Mevcut durumda Türkmenlere dair siyasi, askeri, hukuki hedef tayini ve organizasyonu hususunda eksiklikler olduğu göze çarpmaktadır. Hâlihazırda Suriye’de Türkmenlerinin siyasi, askeri ve hukuki hedeflerinin ne olduğunu (Türkmenler de dâhil olmak üzere) kimse bilmemektedir, çünkü tayin edilmemiştir. Bu konuda hızlıca çalışma yapılmalı ve hedef(ler) tabandan tavana Türkmen Toplumuna benimsetilecektir. Bilhassa hukuki statü konusu üzerinde önemle durulmalıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde yeni anayasada Türkmenlerin statü kazanması hayatî önemdedir. Bu konuda hızlıca çalışma yapılarak hedef(ler) tabandan tavana Türkmen toplumuna benimsetilmelidir.
Bu konuyu uluslararası hukuk perspektifinden değerlendirirsek; ilgili olan 1921 Ankara, 1923 Lozan, 1939 Türkiye-Fransa Andlaşmalarında Suriye’de Türkmenlere yönelik herhangi bir statü öngörülmemiştir. Bu durum dönemin azınlık anlayışının dinî temelde görülmesi ve Suriye Türkmenlerinin de çoğunluğu Müslüman bir ülkenin sınırlarının içerisinde bulunması ile de alâkalıdır. Dolayısıyla Suriye Türkmenleri hâlihazırda Suriye’de entite olarak ayrı bir hukukî statü sahibi değildir. Bu nedenle Suriye Türkmenlerinin önümüzdeki süreçte hukukî statü kazanması çok önemlidir. Hukuki statü Türkmenlere objektivite/ nesnellik kazandıracaktır. Suriye’de Türkmenlerin mevcut durumu ise maalesef subjektivite/ öznellik halidir. Subjektivite hali devam ettiği sürece de Türkiye’den başka kimse Türkmenlerle ilgilenmeyecek ve onları dikkate almayacaktır. Her ne olursa olsun Türkmenlerin öncelikli hedefi bir statü belgesi kazanmak olmalıdır. Hukuki statü ilerleyen yıllar için (üstü silinmiş bile olsa) bir tapudur.