Vahşete susalım diyen kâbe imamı
“ Gazze’deki fitneye alet olmayın. Yöneticilerinizin sözlerine itaat edin. Alimlerinizi dinleyin. Size düşen duadır. Üzerinize vazife olmayan işlere karışmayın.”
Çok büyük tepki gören bu sözler Kabe İmamı Abdurrahman Sudeysi'ye ait. En açık tercümesi şudur: İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği vahşete bir Müslüman olarak susun, karışmayın. Gazze’deki vahşete susan, görmezden gelen, pasif ve pısırık kalan yöneticilerinize itaat edin. Gazze bizim meselemiz değildir. “Gazze’deki masumlara sahip çıkalım” şeklindeki fitnelere dikkat edin.
Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim de "İnsanlar için yeryüzüne ilk konulan ibadet evi Mekke'de olan Kâbe'dir." (Âli İmrân, 3/96) diye tarif ettiği kutsal mekânda imamlık yapan bu nursuz, Müslüman çocuklar Siyonist İsrail’in vahşetleriyle öldürülürken nasıl susun, sessiz olun diyebilir?
Bu nursuz imam, geçmişte "Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah'a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar" sözünü de kullanmıştı.
Müslümanlar vahşete uğrarken İsrail’e karşı tepkisiz kalma çağrısı yapan Nursuz Kâbe İmamı Abdurrahman Sudeysi'nin o sözlerinden sonra milli mücadele yıllarında Yunanlıların İzmir’e çıktığı günlerde halka “Vatanı, dini, namusu, bayrağı korumak farzdır. Ben fetva veriyorum. Hiçbir müdafaa vasıtası olmayan bir Müslüman dahi yerden üç taş atarak düşmana atmaya mecburdur” çağrısı yapan Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi aklıma geldi.
Gerçi Atatürk’ün milli mücadelesine destek veren Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi gibi aydın din adamları olduğu gibi; emperyalizme destek veren, Türk topraklarının işgaline yol açmaya çalışan Kabe İmamı Abdurrahman Sudeysi gibi sözde din adamlarına da bu topraklarda şahit olmuştuk ve bu durum Türk tarihine kara bir leke olarak geçmişti.
İngiliz’e, Fransız’a, Yunan’a, Ermeni’ye velhasıl tüm emperyalist güçlere karşı milli mücadele başlatılmasına karşı yayınlanan fetvaların özetinde ne diyorlardı:
“Padişahtan izinsiz olarak istilacılara karşı direnen milliyetçileri, tek tek veya topluca öldürmek, din gereği ve görevidir. Bu uğurda ölenler şehit, öldürenler gazi sayılır”
“Yarabbi sen bizi ıslah et! (…) Hele içimizdeki vatan ve İngiliz düşmanlarını atalım. Caniler, hak ettikleri cezaları alsınlar.”
“Kuvayı Milliye memleketi kurtaracakmış gibi adi, bayağı propagandalara kapılmak, karanlığa kapılmış görülmek, bunlar ne fena şeylerdir.”
“Padişah, Yunanlılara karşı harp edilmesine razı değildir. Yunanlar bizim dostumuzdur. Padişahın emir ve rızasına aykırı olarak onlara silah çekmek küfürdür, isyandır.”
***
Demek ki, Allah’ın evinde imamlık yapan bu nursuz imamın Müslümanlara yapılan zulüm karşısındaki tavrının benzerini tarihte kendi topraklarımızda da yaşamışız. İslam toprağı olan birçok ülkede benzer davranışlar yaşanmıştır. Emperyalizmin İslam ülkeleri üzerinde hep başarılı olması ve zulümlerine devam etmesinin sebebi de önce içindekileri satın almakla başlıyor zaten.
Bugün Gazze’de 12 bin sivilin öldürülmesine ve halen de öldürülmelerine üzülüyoruz. ABD ve emperyalist güçlerin, Irak işgali sırasında 2 milyona yakın Müslüman’ı öldürüldüğüne tüm dünya şahit değil mi? O zamanda İslam ülkeleri yine ABD yanında saf tutmuş ve emperyalizmin zulmüne karşı sessizliğe gömülmüştü.
Sadece Irak mı? Sadece Afganistan mı? Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen'de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas'ta küçük çapta olmak üzere tüm Arap dünyasında baş gösteren kanlı mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları ve silahlı çatışmalar emperyalizmin kobay alanı değil miydi? “Arap Baharı” denilen emperyalizm dokunuşu aslında Arapların esir edilme haliydi.
Bugün Gazze’nin zulme uğraması karşısında İslam ve Arap ülkelerinin somut adım atamamasının sebebi bu esir edilme halidir işte…
İsrail’in vahşetleri karşısında Gazze’deki Müslümanların feryadı arşa çıkmışken, binlerce çocuk öldürülürken "Riyad Sezonu" isimli dünyanın en büyük müzik eğlence festivalinin Suudi Arabistan'da yapılması ile nursuz Kabe İmam’ının “İsrail’in vahşetlerine karşı sessiz olun” fetvası birbirine uyumlu davranış olmuştur. Suudi Arabistan’ın İsrail’e karşı ambargoları kabul etmemesi de zaten ABD ve İsrail karşısında esirliğin acizliği olmuştur.
Geçtiğimiz günlerde de Hac ibadeti yapan Aziz Mahmud Hüdayi Camisi’nde bir dönem görev yapan imam Mustafa Efe de “Şu an Mekke’de Filistin ve Gazze kelimelerini söylediğimiz için gözaltındayız. Video bu kadar.” Şeklinde bir paylaşım yaparak yaşadığı sıkıntıyı paylaştı. Böyle bir rezalet olur mu?
Suudi Arabistan’ın bu esirliği sadece Gazze’deki masumlara sahip çıkmaması değil, geçtiğimiz yıllarda günümüzdeki Haçlı Ordularına öncülük eden ABD’nin baskısıyla, ateist terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’ye 100 milyon dolar yardım yapan yine Suudi Arabistan yönetimiydi. Dünyadaki Müslümanlar Hac ve Umre ziyaretleri yaparak Suudi Arabistan’a para kazandırıyor, onlarda ateist terör örgütü PKK’ya yardım olarak gönderiyor. Hal bu, rezillik hali işte bu…
Merhum Mehmet Akif Ersoy şiirinde şöyle sesleniyor ya:
Kur’an ayak altında sürünsün mü, İlâhî?
Âyâtının üstünde yürünsün mü, İlâhî?
Haç Kâbe’nin alnında görünsün mü, İlâhî?
Çöksün mü nihâyet yıkılıp koskoca bir din?
Çektirme, İlâhî, bu kadar zilleti...
- Âmin!
Batı’daki Hristiyan, Yahudi, Müslüman insanlar el ele gönül gönüle İsrail’in vahşetlerine tepki gösterirken, Allah’ın evi olarak anılan Kâbe’nin imamı ‘Müslümanların öldürülmesine sesinizi çıkarmayın, taraf olmayın’ diyorsa bu İslam dünyası içine düştüğü bu acizliği sorgulamalıdır.
Bebek katili Netanyahu “Arap liderlere şunu söylüyorum. Çıkarlarınızı, iktidarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız Sessiz kalın” dedi ve bir tane cevap verebilen Arap ülkesinin lideri çıkmadı.
Dayanışması, birliği, ortak aklı, duyarlılığı, insanlık ve dindaşlık hukuku olmayan, ABD, İsrail ve Batı korkusu altındaki İslam dünyası, hangi mazlum Müslüman’a sahip çıkabilir ki?