24 Ekim 2024
weather
14°
Twitter
Facebook
Instagram

Güvensizlik pandemisi

YAYINLAMA:
Güvensizlik pandemisi

Hem bireysel hem de toplumsal anlamda belleğimizde derin izler bırakan pandemi süreci bir kâbus gibiydi. Evlerimizin soğuk duvarları birdenbire dünyamızın yeni sınırlarını çizdi. Maske takmanın boğuculuğu, sosyal mesafenin yarattığı yabancılaşma, kapalı alanların girişinde yapılan sıkı denetimler… Bütün bunlar günlük hayatın ayrılmaz parçaları haline geldi. Evinin penceresinden dışarıya bakan insan, gördüğü boş sokaklarda görünmeyen bir düşmana karşı verilen mücadeleye tanıklık etti.

Aşılar, hem umut hem endişe kaynağıydı. Kimisi bunu kurtuluş olarak gördü, kimisi de zorla dayatılmış bir müdahale olarak algıladı. Herkesin bir fikri, bir korkusu vardı. 

Ekonomi de bu süreçten nasibini aldı elbette. İş yerleri kepenk indirdi, üretim durdu, insanların geçim kaynakları adeta eridi. Global tedarik zincirinin halkaları dağıldı, toparlanması ise yıllar aldı.

Sonra birden bire, neredeyse bir gecede her şey bitti. O kadar hızlıydı ki bir kısmımız ne olduğunu tam olarak anlayamadı. Covid, geldiği sis perdesinin ardında kayboldu. Ama o sis dağıldığında geride bıraktığı izler kolay silinmedi. Belki de pandemiden daha büyük bir salgın, insanlığın bu süreçte yaşadığı güvensizlik ve yalnızlık duygusuydu. Gerçekten de Covid dönemi insanlığın hem bilime hem de resmi mercilere olan güvenini sorgulamasına neden oldu. Bir zamanlar tartışmasız rehber kabul edilen kurumlar, süreç boyunca farklı fikirler ve belirsizliklerle yüzleşmek zorunda kaldı. "Bilim ne diyorsa doğrudur" anlayışından "Bilim de sorgulanabilir mi?" sorusuna geçiş yapıldı. Otoritelerin tavsiyeleri kamuoyunun tamamını etkilemeye yetmedi; aksine, aşı kampanyaları büyük bölünmeler getirdi. Bilimsel otoritelerin yanında saf tutanlar kadar, karşılarında duran ve aşı karşıtlığını bir direniş biçimi olarak gören evrensel bir kitle oluştu.

Aşı karşıtlarının ortaya attığı kimi teoriler o kadar çarpıcıydı ki bilime şartsız şüphesiz bağlılık gösteren insanların bile kafası karıştı. "Bu bir nüfus kontrol projesi mi? İnsanları mikroçiplerle mi izlemeye çalışıyorlar? Yoksa büyük bir deneyin kobayları mıyız?" gibi sorular dünyanın dört bir yanında kendisine taraftar buldu. 

Şimdi de Maymun Çiçeği gibi yeni salgın tehditleri konuşuluyor. Afrika ülkelerinde merkezlenen bu virüsün pandemiye dönüşebileceği iddiaları gündemde. Dünya Sağlık Örgütü ve tıp otoriteleri bu durumu yakından izliyor ve gerekli önlemlerin alınmasını tavsiye ediyor. Ancak Covid deneyiminden sonra insanlar daha temkinliler. Bir yandan yeni bir salgın korkusu yaşanırken, diğer yandan aynı senaryonun tekrar edilmesinden çekiniyorlar. "Yine mi aynı hikâye?" diye soranlar az değil.

Çağımızın temel meselelerinden birisi tam bu noktada düğümleniyor. 

Postmodernizm, modernizmin kesin ve mutlak hakikat iddiasına bir başkaldırı olarak sahneye çıktığında, özünde bir güvensizlik felsefesi taşıyordu. "Hakikat dediğimiz şey gerçekten var mı, yoksa sadece belirli güç odaklarının inşa ettiği bir anlatı mı?” gibi sorgulamalar postmodern tavrın temelini oluştururken, Covid gibi küresel krizlerle birlikte çok daha somut bir şekilde yaşamın içine sızdı. 

Pozitif bilimin ışığına duyulan inanç, özellikle 20. yüzyılda insanlığın en güçlü dayanaklarından biriyken postmodernizm, bu ışığın kimin elinde olduğuna ve neyi aydınlattığına dair şüpheleri derinleştirmeyi başardı. 

Devletler ve resmi otoriteler için bu durum gerçekten de ibretlik bir tablo. Çünkü toplumun genelinde güven erozyonu yaşanıyorsa, bu yalnızca kriz dönemlerinde değil, toplumsal düzenin tamamında telafisi zor bir kırılmanın habercisidir.

Eğer insanlar, güvenilir addedilen kurumların kendilerini gerçekten koruyup kolladığından emin olamazsa, ortaya çıkan boşluğu çoğu zaman irrasyonel inanç ve düşünce sistemleri doldurur. Böyle bir durumda ise bireyler rasyonel olmayan kaynaklara yönelirler ve neticede toplumsal bütünlüğün temeli olan güven bağı zedelenir. 

Bugün sağduyulu insanlar hala tıp doktorlarına, bilimsel verilere ve resmi makamlara kulak veriyorlar. Muhtemel bir pandeminin getireceği kapanma ve aşılama süreçlerine istemeye istemeye de olsa katılım göstermeye devam edecekler. Ancak bu güvenin sürdürülebilir olup olmadığı tartışmaya açık. Evrensel, yerel, resmi otoritelerin toplumla kurduğu ilişkinin sıhhati bunu belirleyecek.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *